5 Ocak 2013 Cumartesi

Ya...



Sese bir renk verdim. akıyor duvarlardan usul usul…
Ya gidersen diye tuttuğum nöbetlerimdi; uykusuzluğum… Derimi yüzen karanlıktı belki, belki bir odanın en köşe başı, kesişen zamansız akışlar. Onlar da öyle yapmışlardı. Kağıtlara yazdılar yazgılarını. Sonra, sonra buruşturdular derilerini, bir bekleme salonunun amansız banklarında. Konuşamadığım kelimelerimi gönderdim sana. Ne kadar zaman olduğunu kestiremiyorum.

Bağdaş kurdum, elimde hayaller, yazıyorum bardak her boşaldığında geçmişe doğru. Uzakta kısık bir caz kokusu var. Bulutlar yön gösteriyor. Toplanmışlar bir şeylere adaklar sunuyorlar. Kimliği yitmiş tapınaklarda duvarları boyuyorlar, ellerini kullanmadan. Yazıyorum, en çok’u en az’ı elimden kayıp gidenlerle. Tahta bavullar hazırlıyorlar özenerek. Hiçbir yolculuğa çıkmayacaklarını da biliyorlar üstelik. Bilinçsizlikleri çekici kokular salıyor etrafa. Okuyorum resimlerini, karıncalı seslerin çene çalmışlığıyla. Çeneler çalıyorlar, üstelik hiçbir suça eğilimli olmadan.

Ya gelirsen diye korktum belki de çaresizliğin tam ortasına. Ya gelirsen diye hayallerimi sakladım, hiç yolculuğa birlikte çıkmadığım tahta valizime. Geldiğinde beni aynı yerde bulmandan korktum. Aynı yerde kalmaktan korktum. Bıraktığın rengi değiştirdim gözlerimle, ellerimi bile kullanmadan. Ellerimi azad ettim az önce, o nadir caz kokusunu alıp gelsin diye. Değişmekten korktum belki de ya gelirsin diye.
Adını bile sormadım hüznünün
Adımlarını bile saymadım
Ne uzun yoldu
Ne kısa
Duvarın köşesine sıkışan karıncalı sesler
Ya gelirsen…

                                                                                         Cihan Uysal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder