18 Şubat 2012 Cumartesi

ATINILASI NARALAR


             Halbuki …
             Daha sözü bitmemişti adamın. Daha söze başlamamıştı ki ,  onun gözlerinden akan nehirleri seyretmenin üzüntüsünü yaşarken, vücudunda hiçbir rasathanenin gözlemleyemeyeceği sarsıntılar yaşanırken, daha sözü bitmemişti. Kadınına yeni kelimeler yaratırken her nefes alış anlarında, boğazında düğümlendi kadının okuduğu ferman. Söz bitti. Sözü başlamadan bitti. Halbuki diye başlayan o kadar mazereti vardı ki ama sözün vadesi doldu.
            Ferman çok ağırdı yüz binlerce emir nakletti adama. Her geçen gün tarih kokuyordu artık. Yeni güne yeni pencerelerden bakması emrediliyordu. Oysa camlar yine buğulanıyor, o buğulara ismi yine çok yakışıyordu. Beyninde biriktirdiği kokulara uyanıyordu yine zamanın bi anında. Şimdi üzümlere daha bi saygı duyuyordu yudumladığı her kan kırmızı uyanışta…
            Halbuki…
            Ona neler yazmıştı, daha kimsenin duymadığı kelimeleri bile vardı çünkü benzemiyordu hiçbir nesil, hiçbir ten ya da ruh kadınına. Onu kendinden yaratmıştı. Nasıl olacakı bu müebbet… Zindan nasıl kokulurdu…
           Demem o ki…
           Ona anlatacağı milyarlarca kelimelerin ilkiyle başlamıştı hayat… şimdi o kelimelerden birkaç tanesini boğazına düğümlemiş o elinde defalarca buruşturduğu saf beyaz kağıdı uzatabildi ellerine hasret kalacağı kokuya. O koku almadı o buruşuk kağıdı. Adam ağladı çünkü dilinden gelmiyordu yapma demek, gitme demek, haykırmak, çok yorgundu… çok.
            Artık…
            İstemeden de olsa hafızasını silmek zorundaydı. Yaşatamazdı beyninde gezen ruhları ve balıkları çok severdi. En iyi yol bi müddet balık olmaktı kirli bir su birikintisinde. Balık oldu oradan oraya. Bazen şişelerde bazen bulutlarda en yüksekte, tepeden gülümseyen bulutlarda… Adam beklide hiç adam olmak istemedi…
           Şimdi…
           Naralar atıyor her hakkı kendinde bularak… Uyutmuyor bedenini bu zindana daha çok alıştırmak için… Müebbet ini ağırlaştırıyor verilen cezalara inat, uzaklaştırıyor tüm gardiyanlarını başından, ne ekmeğe ne suya ihtiyaç duyuyor, beyninde bir yudum göz kaldı o yetiyor… Naralar atıyor her bir yeri, her hakkı kendinde bularak… Kimseler duymuyor, kimselere duyurmuyor, kimseleri duymuyor. Ağıtlara konu oluyor ruhani havalarda , ruhsuz kalmış bedenlere ruh oluyor martılara simit atarken. Ağaçları izliyor asırdır nasıl yalnızlık çektiklerini öğrenmek istercesine. Geceleri naralar atıyor atınılası…
            Kadın…         
          O kadar gitti ki hiçbir ayak zinde eşleşmiyor adımlar. Her dem çekişlinde anıldığı an yüzünü gösterirdi ama şimdi o kadar unutturdu ki birkaç anı kaldı adamın zihin denilen boşluğunda. Hiçbir rastlantı da adı geçmiyor artık. Hiçbir muhabbette. Adamın naralarına kulak vermiyor artık sanki yok gibi…
          O kadar ki..
         Hiçbir paragrafında, cümlesinde rastlanmıyor adına. Adına hiçbir zaman aşk denilmeyen nefer bir aşk gibi sembolleşiyor adamın beyninde… Hayır diyerek naralar atıyor evet diye yankılar geliyor.Adam ağlıyor bazen…
         Atılınası naraları var adamın bazen benimde. İmreniyorum yaşattığım bu adama. Her hakkı kendinde bularak deliler gibi yaşıyor aşkını ve bazen bana diyor ki; -Sen mi beni yaşattın? Naralarım var senin yazmaya bile cesaret edemediğin. Şimdi hangimiz efendi?
          Bazen söz biter başkasını yaşatırsın. Bu hayata bi nara atmak dileğiyle…

                                                                                                                     UYSAL CİHAN