5 Kasım 2013 Salı

Bir Susuzluk Hali

Hayat ne garip..Zamanda garip.. Bir garip şiir yazılamayan bir türlü.. ben ona bakıyorum, o…Bir garip hüzün,hani bildiğimiz bestelerde.. ve ben artık müzik dinleyemiyorum..


Güvercinler küstü ve çok zaman geçti.. Aşk şiirlerinin gösterişli kelimeleri zaten hiç uğramadılar.. Bende kumdan kelimeler yaptım..bir rüzgara kanıp, uçup gittiler. Güvercinler yetim kaldı. Kanadım,kanadımı aldılar. Az kaldım… Gidemedim.
Geç kalmış sabah kahvaltılarımda hüzünlenirim ben.. Bayatlamış simit,buharsız çay.. Ve heyecanlı ruhlarımızın köşe başı.. O otobüs geçer şimdi.. inersin ortakapıdan,ayağına kırmızı halılar serilmiş, o mağrur, dik kafalı ve aslında korkak bakışınla yürüsün bayatlamış ruhuma..Kimsenin bir aşk hikayesi yazamadığı mahallerde anlamını buluruz aşkın belki de.. Belki de terk-i diyar eyleriz o kömür kokusundan. Dilek tuttuğumz yıldızlar yönümüz olur.. Mavi pabuçlarımı giyerim en afillisinden.. Burnuma bir öpücük kondurusun ve gideriz ikimize.. O otobüs geçer şimdi.. inersin ortakapıdan.. Davullar çalar, durur dünya ve film başlar..

Adın bir çok kez geçti aramızdan, sohbeti tatlı gecelerde.. Adını bir çok harfle yazmayı denedim.. Bir çok dilde.. Dilimde.. Kalmış tadın tuzun, uzun bir gece ve hece..
Altı üstü bir kelimeler savuruyorum duvarlara.. Yankılnan çığlıklar büyüyor saksının içinde.. Karşımda durmuş boy veriyorlar ve üstelik su istemiyorlar.. Kitapları kurcalıyorum, sayfları kokluyorum, bir kahveyi anlamaya çalışıyorum.. ve anlamıyorum bir mevsime adanan aşkları.. Oysa vadesini bilmediğim ömrümün, geçmişine saklıyorum seni.. Gelmişim geçmişim kime ne? Ama yinede gelmişim.. kokunda yazdığım masallar… Bir tiyatronun kapısından geçmişime bakıyorum.. o otobüs şimdi geçer.. Ve bildiğim anıları anlatmıyorum kimselere kırışmasınlar diye.. Elimde bir simit, martı hiç gelmez bu şehre..

Haydi bitirelim bu dökülenleri. Tenhamıza çekilelim ve yine kaybedelim bir latin melodisinde çok istediklerimizi.. Dokunmaya korktuğuum sözler var dilimde.. Bir çıkarsa ağzımdan birkaç hayat değişir.. Kalbimi sıkıyorum.Damarlarıma pompalanan kan ağırlaşsın geçen bulutlar gibi diye.. Ruhumu incitiyorum gelmişimde geçmişimde..Aynaya her baktığımda ağzımdan kelimeler dökülüyor. Tek tek topluyorum.. Yekünde bir destan..
Adın bir çok kez geçti aramızdan.. Ama kimseye söylemedim..

O otobüs geçer şimdi..

Saygıyla andık..


Cihan Uysal

18 Eylül 2013 Çarşamba

Davullar Çalarken

Bir zaman sığınmak, bir zamana..
Bir yokuş başı çocukluğum..
Yuvarlandı ya, bir daha tutamadık..
Denizi görürdü, geleceğim..
Tuğlalar ördüler önüne, ben de yaşlandım.. yaşamadım..
Sen düşle tanımadığım..
Sen süsle düşlerini, tuğla deliklerinden bakarak..
”Uzaklar” derdi.. ve eklerdi.. bana uzakları anlat..
”Uzaklar” derdim.. hiç bilmeden bizi bekler.. Gitti.. Uzaklara..
Tuzaklar kurdum kendime, bir kaç baharat kattım..
Bayat ekmekle besledim kanatları.. 
Yüzü ekşidi rüzgarların.. bir daha uğramadılar..
Emanet nefes, borca harcanan vicdan zamanları..
Ve yalnızlık şimdi ile sonra arasında bir çırpınma..
Kemikleri birbirine geçmiş kafesin..
Azad sevaplarına aç ruhlar..
Salıver düşlerini, yalvarışlar bir dilek..
Kırlara uzanmış kırlaşan çabalar..
Çırpınma! Sana yazılan şarkılar kötü yolda..
Dişlerimin arasında bir papatya.. 
Elimde neşter.. ve ruhun güzide bir misafir..
Acıttın..
Şiir bitmeli..
Cihan Uysal

Dedi Yazar

''Sevişmemiz gereken bir konu var..
Tutkularımızı azık yapacağız rüyalara..Müziğimiz hiç bitmeyecek..
Teninde destanlar yazılı.. Oysa umutluydu akşamlar..
Geceyi karşılayacağım renkler uydururken hayallerini resmimize..
Geceyi bekleyeceğim ve uğurlayacağım bir tas su eşliğinde..
Sevişmemiz gereken bir konu var..
Salyangozlar yarışıyor hiç bitmeyecekmişcesine..
Sen anlatan, ben anlayan..
Sonrası çok bilmişlik naraları..
Tenimi değiştireceğim zamanla.. ve beni zamanla..
Modern zamanlara adanmış tereddütler.. 
Ben çok bilen sense suskun..
Bu kağıtta sevişeceğiz bu gece.. okunaklı muntazam ve bol şahitli..
Sevişmemiz gereken bir yazı var.. Ben dört duvar.. senin kanatların açık..
Konuşucağız yüzyıllara miras nefesler..
Sen miras.. Tek yürek.. Keşfedilmemiş koku..
Bir daktilo tuşuna düşecek hazzımız bu gece..
Mumlar hep yanacak.. kavrulacak bu gece rüyalar..
Kırmızıya boyanan masklar takılacak bu gece..
Ben tavana yapıştırılan bir yıldız.. Sen nadide bir tablo..
Sevişmemiz gereken bir konu var..''
Dedi yazar uyumadan önce..

                                                                                    Cihan Uysal

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Şerefe


Bir şeylerin yıl dönümü olmalı.. Oysa saymayı bırakalı çok oldu. Kaç dönüm,kaç ölüm, kaç…? En kötüsü de, adım atmadığın şehrin birinde, adının anılması.. Hiç yabancı değil bu takvim..Hiç yabancı değil kulak çınlamaları.. Bir yerlerde, bir şeyler kutlanıyor.. En beteri de, şerefe sesleri sana ulaşmıyor..
Yanık bir uzun hava..Hava beter, hava soluksuz, hava anason yine, hava hafifmeşrep.. Bir gülsem, uğruma eski sevdalarını yakar..Tenimde işveleniyor.. Geziyor gözeneklerimde. Tıpkı yağmurla sevişmelerimiz gibi.. Ürperiyor ruhum.. Ürperiyor ya, yine sabah ayazı..İşveli havalar yarim.. Yanık bir uzun hava.. Öksüz.. Kırmızılarını sürmüş.. Hafifmeşrep…
Seksenlerde kaldı çocukluğum.. Dönem değişti.. Acıdı çocukluğum.. Saygıyla andık..
Bir şeylerin yıl dönümü olmalı.. Mesela gidişimin bir yerlerden,birilerinden..
‘Sende bulduklarımı, benden giderek alamazsın.Gözlerini ruhuma mıhladığından beridir, çocukluğun içimde..Büyütüyorum başka bir şehirde,emaneten.. Gidemezsin benden.Buna hakkın yok!’ dedi, sadece arkamdan el sallayan, o konuşmadığı yeraltı edebiyatında..O konuşmadı ben yazdım.. O konuşmadı.. Ben onu hiç tanıyamadım..Şimdi bir hayal, kuramadan kırdıklarımız.. Şİmdi sadece değişik isimli bir şehir..Baktığımız aynı denize nazır kelimeler.. Baktığımız yine bana bakışların.. Sesini hiç görmedim..
Seksenlerde bir yerlerde bir yıl dönümü olmalı bu..
Mangalda kül bırakmayan kelimeler, bir mektuba düşemeyecek kadar utangaç ve korkak oldu, umursamazlığıma güvenerek..Bir bakmışım bana rakam verenler,adıma yirmi dokuz diyorlar.. Sen daha ilk aşkına aşık on yedi..”Hiç bir yere gitmiyorum.. Ben sadece,bana ters gelenleri düzeltmek için, terse yürüyorum..”dedim hayatın anlamını çözdüğümü kanıtlarcasına..Korkak dedim kendime, kendimden utanmadan.. Ama bilemezsin ki sen.. Biz hiç okyanusları düşlemedik.. Sonu yüzyıllar sonra biten masallar yazmaya vaktimiz olmadı.. Bir iki yorgun sabahlamalar.. bir kaç rivayet bıraktık,bilmediğimiz semtlerde..
Şimdi üflediğin soluklar, buralara, nesillerine hatıra bıraktığın kelimeler olarak düşüyor bulutlardan..Tek tek topluyorum gün doğmadan, kuşlar uyanmadan,üstlerine tanımadık adımlar değmesin diye..
Bir yerler de bir şeylerin yıl dönümü olmalı..Narsist kulaklarım, çınladı bu gece..
Şerefe…
Cihan Uysal

18 Temmuz 2013 Perşembe

Üç Nokta


Bana bakmayı kes ve anlat dedi..
Peki diyebildim.
…. ları olan bir çaresizlikti belki de…
Belki de gözlerimi kıstığım bir aralık.
Aralık kalan kapılardan sığdırdım şiirlerimi.. 
Uçmaya üşenen kanatlarımı üfledim, tozlu..
Gözyaşlarıma abanan bir vasiyet senden kalan..
Kalanlar sabahçı kahvelerinde sıcak çay buharı..
İçime çektim tazeliği.. bir ansızın cümlesinde… ve 
Kırmızıları sevdiğinden maviye dost oldum… ya da
Ürkekliğimden ürktüm ya sevmezsen balkon saksılarımı..
Anlat dedin be kadın. ben ne yapayım..?
Silemediklerim, bir yaz dalında çaput en iyi dileklere..
Anlat dedin be kadın.. ne bileyim..?
Uzaklardan selam getir bana.. Heybende bir belki kelimesi..
Kırmızıları sevdin diye maviye dost oldum..

Cihan Uysal

12 Temmuz 2013 Cuma

Bi Çay Koysana

Karınca yuvası olmuş kıvrımları, vücüdumun en yükseğinin..
Bilmediğim bir varlığa medet umuyor, sırıtma heveslerim..
Şımarık yaşlılığım, utanmış çocukluğundan..
Umutlu pazar güneşleri batmakta..
Haybeden bir ses üşüyor Temmuzumda..
Ya inanırsa, anlattığım şahsi yalanlarıma..
Diye ürkerek düşündü, düşündü ve karıncalandı kıvrımlar..
Ya inandı ya da inanamadı ama zaten hiç o olmadı..
Bir bedeni izliyorum umursuzca.. 
Zamanını bilemediği zamanlarda sürünerek yaşıyor.. 
Zaman dediğin en azılısından…
Azımsadığı bir ruh belki de rastlaşmalar..
Özgür kılındığı yere parmaklıklar takmışlar.. 
Kendine mahpus, kendinden kaçak„ kendi kendine geçer dakikalar..
Düşer kıvrımlarından beyaza çarpanlar..
Karıncalar asil,çalışkan..
Ağustosa az kaldı..
Tez çağırın cırcır böceklerini..
Kıvrımlarımda dostları bekler.. 
Bir fabl’a ağustos böceği aranmakta..
Ve siz yer ile yeksan bırakan, siz bir şehri öksüz bırakan,unutmanın tarifini ruhunda taşıyan,siz soluksuz yaşatan, sokak lambalarının titrekliği, tüm renklerin renklerini değiştiren ve siz bir nehirde sürüklenen ruhu yaratan.. Can yakan… 
Siz belli belirsiz…Bir gündoğumu..
Nerede kalmıştı yalnızlığım?
                                                                       Neyincerrahi

11 Temmuz 2013 Perşembe

Bir Cadde


Bir cadde..Üzerinde bir ceket..Akşam üzeri düşmüş,ağır yaralı intiharlar..

Kaldırımlar susuz, insanlar, sahte arayışlar,samimiyetsiz sesler..Bir yudum çay..
.
Bir cadde..Birazdan dağılacak gölgeler,sandalyeler yorgun.. Bekliyorum..Sigara uzun sürdü..Günü bir kaç saate sığdırmaya çalışan matmazeller,gülüşlerinde başka yalnızlıklar ararlar..

Gölgesine akşam düşmüş çınar ağacı, yalnız... Yalnız bir şiir.. 

Bir cadde..Tekrarlanan yürüyüşler, voltalar birbirinin ardına.. voltalar umuda..

Bir cadde..Ürkekliğin meydanı..Aynı köşede içilen bir kahve,kokum..

Cadde benim adım..

Adını yazamadım..yaprak kıpırdamayan geçmişe vede geleceğe.. Şimdi sıla mıyım? gurbet mi? Beyhude sözlere, hafifmeşrep tını mı?

Ha bir de sol yanım.. 

Değişik bir gün... Uzaklara miras olan..

                                
                                                                                            Cihan Uysal

19 Mayıs 2013 Pazar

Bir Üfledim Tozlar Pembesini Kaybetti


Saçımı terse taradım… Hayatım değişti.
Aynalara ters gidiyorum üslubumu hiç bozmadan…Aynalar kanıyor ve kanıyor oyunlarıma.Aynalar tersine, aksine aynalar…Bir üfledim, tozlar pembesini kaybetti…

Zamanda yolculuk söz konusu, eğer geçen zaman somutlaşıyorsa teninde ve derinde derin puntolar bırakıyorsa, güneşin kaç kere doğduğunu sayıyorsan takvimini bilmediğin baharlarda…

Üflediğimde berrak olanlar tozlanıyor, tarihe bir iz gibi…Kapattım kapıları,tanımıyorum rutini ve kapıyı çalan her zamankini… Çattığım sıradanlık değil, sıradaki güneşler de, çattığım kaşlarım, sinirimden değil, her zamanki yerine koyamıyorum onları, güçsüzlüğümden… Beyaz sayfaları serdim geçtiğin tarihlere.. Bir labirent şimdi uykular. Zamanı kaybettim müebbetim hayallere…Oysa hayatımı değiştirdim.. Saçımı diğer tarafa taradım...

‘Oluruna bırak’ önemsemezliği yaşanan yazılmışlar. Ne kadar da yazılmışlar. İşi gücü bırakıp yazılmışlar. Zamanı kaybettim müebbetim, hayallere şifa…Elimi yüzümü yıkadığım kelimeler bazen şöyle buyururlar:

‘Seni ısıtan ve sonra senden ayrılan her el, bir vahşettir.
Her iyi dilek,sana gösterilen her ilgi, arkandan konuşulmasını sağlar.
Sana yönelen her bakış,aslında başkalarını arar.
Her gülümseyiş sonunda yalnız kalacağın bir zindana davettir.
Seni çağıran her ses bir yalandır.’

Bir yalandır anılar. Sadece yaşamak istediklerin anı olurlar. Olurlar ya acımasızdırlar… Ansızın boş bir duvardan, bir yansımadan çıkıp boğazına sarılırlar tüm yalanlar gibi.. asla unutturmazlar kendilerini… Bencil yaratıklar, anılar…

Bir kaç yüzüncü güneş battı bu akşam. Tepeler birdenbire üşümeye alıştırdılar kendilerini. Bozkıra yolladılar serinlikleri. Bozkır üşümek koktu. Sahi koku. Masalsı kokularım vardı , ilk zamanlarında gün doğumlarının. O zamanlarda gece gündüz bilinmezdi. Bilmek tek bir gerçeği vesselam…Bilmek ne cesaretli bir eylem. Hep kendimi bildim, hep kendime bildim ve kendimden bildim.

Yine yetişti yağmur, tozlanan ruhumu üfleyecek kimsenin olmadığını bilircesine.. Mırıldanan günler... Fısıldayan huzur... Usul usuldu bir gün, önceki güneşlerden daha karanlık.. ve aynalar el sallardı kime olduğunu bilmeden.. Sen içine çek rüzgarı şiir hep aynı… Saçımı terse taradım, hayatım değişti… Aynalar ters bakıyor bana…

Hayatı sol tarafa yaslanarak yaşayan bir abinin deyişiyle ‘Sıkıntı yok…’

Bir üfledim,tozlar pembesini kaybetti…

                                                                                       
                                                                                                         Cihan Uysal

‘’ Alıntı: Peter Turrini- Nihayet Bitti

7 Mart 2013 Perşembe

Satır


Perdelere bakıyordu ve perdeler siyahtı…başını hafifçe eğdi, gözünü kamaştıran yeni bir dünyanın gülümsemesi olabilir miydi? İrkildi… Uzun zaman sonra kemiklerinin ısındığını hissetti ya da bunu istedi… İstemek bu kadar istekli miydi? Bunu hiç düşünmedi…

Sen bu dizeleri okurken ben bir kez daha sileceğim kaderi bu satırdan…

Ve bu satırı yazarken ben diğer satırı düşünüyor ve hiç anlamadan oraya geçmiş olacağım.

Kapım çalınmayı bıraktığından bu yana, yaşlanmayı bıraktım. Aynı çizgilere basarak yürüyorum bana alıştıklarından… Çizgilerin umrunda bile değil… Çizgileri kırmaktan korkarsın ya ben kırdım. Evet kırıklarımı dolduramadığımdan, yolumu değiştirdim. Belki de aynı kelimeleri kullandık yıllarca, sen okuyarak ben yazarak… Belki ortak harflerimiz vardı hazninemizde ikimizin sahip olabildiği… Ama perdeleri açamıyordum sen fısıldayana kadar…

Bazı satırları saklıyorum sandıklarımda. Şükranlarımı sunacağım kırk sandık yüküyle gözlerinden içeri girdiğim anda… Ve haz alınası muhabbetlerle ciddi düşüneceğim… Ben ağırbaşlı değilim. Hafif olan yamacıma yaklaşan densizlikler… Beni bildiğin her halinden belli. Her halim yalın, azıcık nikotin kokulu… Burnuna kestirdiğin koku küflenmiş geçmişten değil. Yeni çıkardım sandıktan sana dair... Sana dair ne varsa bilmediğim, aç bakalım kilitlerimi seni orda biriktirdim. Küçük sırıtışlarımla selamlıyorum bu yeni çizgileri. Yollar yön değiştirmez. Yön dediğin çok yönsüz, tatsız , tuzsuz…

Bir varmış bir yokmuş ile başlayan tüm yok olanlar vazgeçti artık masal olmaktan. Masallar gerçek hikaye olma konusunda isyan halindeler.Kelimelerim de onlara katıldı. Elimde kalan bir kaçı ile eski usul bir masala başladım. Tarifini yapabileceğim kelimem yok. Tükenmişliklerinden değil, bu mucizeyi daha önce hiçbir masalda göremedim.

Hayallerime ayırdım bu satırı, beraber anason kokluyoruz, en kralından sohbette…

Durakladım bir müddet. Zaman duvara asamadığım bir saat. Duvarlarım incinmesin diye saatleri çıkardım hayatımdan.

Siz bana inanmadıklarım, siz özlediklerim, siz henüz siz olamayanlar. Söz ağızdan çıktı. Yapmanız gereken, ilhamıma laf anlatmanız. Zira ; ben firari kelimelerimi aramaya gidiyorum…

Satır; bize sunulan sonsuz bir yol… Hoşgeldiniz… Buyursunlar…

                                                                              Cihan Uysal

19 Şubat 2013 Salı

Kısa ve söz...

Kısa ve söz…
Gözlerinin ışıltısı yaşlanır ve kıskanırsın başka ışıltıları.. Fotoğraflar mutlu, sen fotoğrafı kıskanırsın. Nefes almak sade ve sadece tiryakilik.. Atmadığın adımlara alışırsın da, karar veremezsin hangi adımla başlayacağına… Öyle seslendi bana uzaklardan…Ufuk çizgisine bakıp hayaller kuramamaktır acı çekmek…Gemiler zamanla küçülür diye buyurdu… Uzundu emirleri, biz de vazgeçip tıkırdayan demliklerden çay içtik…

Birilerini saklardım o gizli sandığıma eskilerde… Artık çekici gelen, sandığa kendimi kapatmak, anahtarı iç cebime saklayıp…

Sordular; Sevebildin mi ?diye buyurdular.. Verdiğimiz kalp ile sevebildin mi?
Dayanmadı sevmelere diye cürret ettim…
Çekildiler…
Mumları üfledik hepberaber…
Kısa ve söz…
Gülümse…

                                                                  CİHAN UYSAL

19 Ocak 2013 Cumartesi

Siz Uyurken


‘Siz uyurken bu gece, gün aslında değişmedi. Değiştirin ne varsa içinizde dünden kalan.Lodoslara emanet edin saçlarınız savrulurken…’ diye buyurdu kendini hiç tasvir edemeyen adam. Onu dinleyebilmeyi istedik, uykular ele geçirmişken tüm şehri…

Başını ellerinin arasına aldı muthiş bir suç işlemiş gibi. O değilse bile birileri işlediği suçun ağırlığını hesaplıyorlardı. Aslında kadın işleyemediği suçların cezasını çekiyordu ve bunu sadece ben biliyordum. Ben kim miydim? Ben henüz bahsedilmemiş bir konuydum dokuz yüzlü yıllarda. Henüz hiçbir kitaba adım verilmemişti. Belki de bir soruydum sadece. Her neysem sadece ben ortaktım bilinenlere ya da bilinmeyenlere.

Şehirlerarası bi seferdi izlediği rüyalar. Öyle ki kendine rüyaları izleyen kadın diyordu. Şehirlerarası bi kayboluş zamanla. Şehirler aynı, isimleri değişik. Değişiklik etkilere tepkilerde belki. Çünkü kadın sadece şaşırmıştı. Şaşırdığı ise; şehirlerarasında huzur denilen şeyin hiç kullanılmamasıydı. Bu yüzdendir ki başını ellerinin arasından hiç kurtaramadı. Şehirler bitti, arada kalmalar hep aynı kaldı.

Adım yok, yani bildiğim bir adım yok. Tasvirsiz derim kendime. Uzun boyum ve meraktan tükenmekte olan bir kalbim var. Merakım kimseye değil, zamana. Ben aslında her yerdeyim. İstenilen her gecede, her yalnızlıkta, her öksüz kelimede, her… anlayacağınız ben sizim. Siz kimsiniz? Bunun cevabı sizde.  Merakım da sizde. Var olmam, bir yerlerde kalmış kelimelerde. Bu gece aşklarımdan dem vurmayacağım. Aslında öyle bir kadında yok. Ellerimiz arasında sıkışmış beyinlerimizi düşündüm siz uyurken. Siz uyurken size söz, aşıkta olmayacağım. Hangi şehrin gün doğumuna denk gelir boylamlarım onuda bilemem. Sadece küçük bir sır verebilirim. Düşündüklerimiz, şu an buradalar. Benim ki tam karşımda ama aramızda kalsın, düşünüldüğünü bilmemesi, düşüncemi çekici kılıyor. Adım yok benim. Aslında belli bir zamanımda. Bu anlattıklarımı yıllar önce okudu kimileriniz. Kimileriniz ise henüz hecelemeyi yeni öğreniyor. Zamansız bir beddua da olabilirim, temiz bir kalbin çöle yağdıracağı bir dua da. Geçmişim yok benim. Sadece geçmişten bırakılan erdemlerim var. Yolluk yaptım kendime onları, şehirlerarasında  gezgin oldular. Anlayışsızlığa kurban giden hislerim de oldu. Bir cinayet romanına konu olan aşklarımda. Katil değil, aşk karşıtı bir başka duygu öldürdü çoğunu. Faili belliydi ama faili belli edecek failler ranıyordu her iş ilanında. Siz uyurken kafam karışık…

Aslında hiç bir derde çare olamaz kelimelerim. Hiçbir kitapta rastlayamassınız. Sayfaların arasına dökülen çoğu zaman saçlarım olmuştur. Dinler gibi yaparım sizi aslında ben çoktan hikayenizi yazmış, başlık arıyor olurum. Tanıdığım bir çok hikaye var. Söyledim ya bir kadın yok.siz uyurken ben sadece düşündüm. Düşündüğümde buradaydı.
Adım yok benim.

Bir şarkı seçtim içinizden gelen. O kadını hiç anlatmayacağım.

Sana da oldu değil mi? ürperdin… gitmek zamanı.

Başka şehirde kelimelerim kalmış. Ben yek bir yolcu…

                                                                Cihan Uysal

16 Ocak 2013 Çarşamba

Yağmur Yağarken


Kapat kapıyı çok alıştırmadan hayata, kilitle üzerimden kanatlanmış umutları. Ya giderlerse en uzak hayallere.. Demlenmiş kelimeler iki göz bir ocağın üstünde, rüzgar gök gürültüsü naraları atarken. Otur yanıma.. Elini ver. Anlatacaklarım çok derinlerden.

Sen aşk dersin adına, kimi hayat kaidesi.. Yine de yalnız bakarsın yollara, o yeşil arabanın içinde hissederek. Tam onüçüncü arabaydı, bu yıl saydıklarımdan. Geçti, gitti. Hayallere bakmadı bile…Yeşil yeşil.
Doğduğum sokakta fırtına var bu gece. Doyduğum sadece toz,toprak. Sokak huzursuz, sigaram yarım. İçime çektiğim sadece deniz kokusu, göremeden. Birde birkaç balıkçının kavgası. Denize değil savurdukları küfürler. Benim şahitliğime. Şahidim kendime. İnançlarım rüzgara kapılıp meçhul oldular.

Tam üzerine koy kalbimin ellerini. Bu et parçasını gönül yapanları hisset ve koş ardından tükenenlerin. Onlar başka aşklarda, meşk halindelerken. Yağmurlardan sonra as beni bir ipe, toprak kokarken kurumaya bırak ruhumu. Başımı dayayıp bir duvara yolu izlerken on üçüncü arabada uyandır beni.

İçinden çıkamadığım bir beden var. Bol gelmiş ruhuma, seneye giysem dar. İçinden çıkamadığım bir labirent. Orada bir yerde biliyorum çıkış kapısı. Ama labirenti çizenler unutmuşlar bu oyunu çoktan. Duvarlarım hep aynı ne yana dönsem. Ne yana sövsem, ne sana…

Yağmur yağarken, kırmızılarını giy ve izle beni. Sokağı kilitle üzerime. Bir ayin gibi yalnız kalalım sokakta yağmur yağarken. Gerçeklere karşı şemsiyeni kullan. Dokunup eritmesin bedenini tamda kırmızlarını giymişken. Bir boyuttan diğer boyuta geçişini kutlayalım, üzerime sokağı kilitlemişken. Bedenimde taşanları, bırakalım gitsinler yağmur yağarken. Demlediklerimide  getir yanında şahitliğine eşlik etmeleri için. Yudumla ve anla rüzgar bile ıslatırken saçlarımı. Ve kadın, bir bir yaz ‘ Neden?’ sorusunun cevaplarını beni anlarken. Yüzüme çizgiler çek,en acımasızından. Acımadığından bahset gördüklerine ,sokak üzerimize kilitliyken. Ve kahrettiklerimi topla , ağzımdan bir bir çıkarlarken. Yerde öylece uzanmış olanları. Kırmızılarını giy bu gece. İlk defaymış gibi…

Artık…

Bir çerçeveden bakıyorum yoldan geçenlere.. Aklıma takılanlar, bir saçağa sığınmış, yağmura isyan ediyorlar.. Yağmur yitip gidenleri süpürüyor sokaklardan.. Sol tarafımdan eriyip gidenler, başka şehirlere göç kıvamındalar..Sahipsiz ve yalnız yolculuklarım bir boyuttan, bir diğer hayale. Yokum aslında.. Sen sadece bana inandırmışsın kendini…

Yağmur yağarken…
                                                                           Cihan Uysal

5 Ocak 2013 Cumartesi

Ya...



Sese bir renk verdim. akıyor duvarlardan usul usul…
Ya gidersen diye tuttuğum nöbetlerimdi; uykusuzluğum… Derimi yüzen karanlıktı belki, belki bir odanın en köşe başı, kesişen zamansız akışlar. Onlar da öyle yapmışlardı. Kağıtlara yazdılar yazgılarını. Sonra, sonra buruşturdular derilerini, bir bekleme salonunun amansız banklarında. Konuşamadığım kelimelerimi gönderdim sana. Ne kadar zaman olduğunu kestiremiyorum.

Bağdaş kurdum, elimde hayaller, yazıyorum bardak her boşaldığında geçmişe doğru. Uzakta kısık bir caz kokusu var. Bulutlar yön gösteriyor. Toplanmışlar bir şeylere adaklar sunuyorlar. Kimliği yitmiş tapınaklarda duvarları boyuyorlar, ellerini kullanmadan. Yazıyorum, en çok’u en az’ı elimden kayıp gidenlerle. Tahta bavullar hazırlıyorlar özenerek. Hiçbir yolculuğa çıkmayacaklarını da biliyorlar üstelik. Bilinçsizlikleri çekici kokular salıyor etrafa. Okuyorum resimlerini, karıncalı seslerin çene çalmışlığıyla. Çeneler çalıyorlar, üstelik hiçbir suça eğilimli olmadan.

Ya gelirsen diye korktum belki de çaresizliğin tam ortasına. Ya gelirsen diye hayallerimi sakladım, hiç yolculuğa birlikte çıkmadığım tahta valizime. Geldiğinde beni aynı yerde bulmandan korktum. Aynı yerde kalmaktan korktum. Bıraktığın rengi değiştirdim gözlerimle, ellerimi bile kullanmadan. Ellerimi azad ettim az önce, o nadir caz kokusunu alıp gelsin diye. Değişmekten korktum belki de ya gelirsin diye.
Adını bile sormadım hüznünün
Adımlarını bile saymadım
Ne uzun yoldu
Ne kısa
Duvarın köşesine sıkışan karıncalı sesler
Ya gelirsen…

                                                                                         Cihan Uysal