8 Ekim 2014 Çarşamba

of be melankoli!!

Sen kahve yap,ben ortalığa dökülenleri yazacağım..
Bak gör!! mevsimler oturup dinleyecek benden dökülenleri.. 
Benden dökülenler dudaklarımın kenarından bir sevdaya tuz olacaklar..
Yanacak,kavrulacak bir sağdan bir soldan damlayanlar..
Arkana yaslan birazdan biz olmayacağız..


Yalnızlık çok sesli..
 Bir kulağımdan girenler diğer taraftan sayfalarca hikaye.. Susuzluğuma bir yaz mevsimi gibi bahaneler ürettim ve kanadı koparılmış akıllı bir bok sineği, tuzun bile koktuğuna yeminler içti.. Ne güzel renkleri vardı, maviden yeşile çalan 'o ne ayıp' isimli arkadaş.. Tek başıma da severim ben seni diyebildim güneşler o şehre doğmamışken ve garip hava basınçları alçalmamışken hiç bir hava durumu bülteninde.. Kemiklerimi saydım  az önce, zafiyetim yemediğim yemeklerden değil..Doymuş kahpelik oranlarının vücudumu işgalinden.. Bu arada cinsiyetçi bir söylem çıkmaz kalemimden.. denk geldi.. O da öyle denk gelmişti.. Kıvır kelam ve hayta görüntüsü cezbetmişti beni,.. Biliyordum ve bildiğime pişmandım bir çok bilinmezin ayyuka çıkacağını gökkubbemde..Oysa yalnızlık çok sesli idi..Haykırdıkları benim karama düşmeden bir iç denizde boğulup gidiyordu ve buna rağmen gözyaşları ayaklarıma kapanıyordu.. Tuzu bile tatlıydı yanağıma dökülenlerin..Bir kaderi anlatıyordu ya da kalmış mahpuslarımı yaşamımın.. Şimdi sen susuyorsun ya..Aşkı tanımamış savaşlar çıkacak bu coğrafya da kardeşlik naraları atarak.. Oysa sesli olan yalnızlık,aşka inanırken bile..Yakama taktığım sarılar eskilere saygı geçitleri..Eskiler, bir renksiz sayfadan beynime kuşe kağıtları..Ve eskiler, bir kaç parça iç donu..

Tek başıma..
Kağıtlara sardım benden pişman olanları bir sabahcı kahvesinden uykulu gözlerle çıkarken.. Selam durdum ayaza -bu günlük ağlatma diye diye güneşi doğurdum..Şimdi bildiklerim seslere inat susarlar..Ve yelken açmak yeni umutlara ancak pahallı bir rüya..'Ne haddine ulan düşlemek renkli hayatlar' -Eyvallah.. 
Tek başıma dans ederim ben arada sırada..Kurbağa prens olurum garipliğimle sıradışı arkadaşların garip bakışlarında..Garip bir adamın fukara ceketi olurum yırtık cebinden düşerken kaldırımlara ve ben bunları tek başıma düşlerim..

İçim geçmiş..
Bir gece seni severken dalmışım halının deseninde ki mutlu yaşamımıza..İçim geçmiş halının ortasından siyah çarşaflara ve noktalama işaretleri hesap sormuş her yanlışta içimdeki kaleme..Sen nasıl olurda bizi sevmezsin? İçinden rüyalar geçmiş de kulpsuz kapılı odamın, bir sen ben olamamışsın..Duvarlarda fısıltıların ,keşke sınırını çoktan aşmış, bağımsızlığını ilan etmiş, yüzüme tükürüp, O kadın buraya gelecek çakırlığında koşmaktadırlar.. içim geçmiş.. yatak çok uzak.. Gözlerimi açıp bir şarjör küfür benden ortaya.. sarılıp uyutmadın bok sineği..

Çok Fransız melodi..
Tuzlu dudak kenarları, büyük bir felaketin bittiğini mırıldanıyor.. Dinlediğimiz her ne ise, çok canı yanmış Paris sokaklarında.. Usulca susup,saygılı bir konuşma yaptım ölenin ardından ve usulden de olsa iyi bilirdik dedim, tek kişilik ölü yakma projemde..Yaktık içimizde kalanları bir kaç kibrit yardımıyla.. Utangaç yüzün bana sevdandan değil, bırakamadığın saplantılarından.. Saplanmıştı bana da bir kaç acılı terkediliş.. Mitolojik bir adamım sanmıştım önceleri oysa hiç bir numarası yokmuş o tuzlu gecelerin.. Bu Fransız melodi hiç bir kelimede betimlenemez..

Otuzum..
Yirmimden çok farklı..hiç değilse yaklaştığım bir şey var..Zamanımın neredeyse yarısı geçti..Konuştuk az önce -en çok beni sev.. dedi bana haylaz.. Ama kıvır kelam düşlerim oracıkta rüyalara dalmış.. Otuzuma sevdam bir ihanet.. Yaşıt sinekler kapkara ben maviye yeşile çalan sarılara saygı bir rüyadayım.. Otuzum ve çok yorgun..

Buradayım.. Kömür karası sevdanın en yüreklisinde..Beynime hükmeden çok sesli bir yalnızlığın alın terinde.. Güneşlere küfrüm prense dönüşecek çocukluğuma selam..Bir Ankara bestesi.. Yüzyıllarımı bozkıra gömdüm Ciğerim..


                                                                                                Cihan Uysal







3 Ekim 2014 Cuma

Bize Kadar

           Bize kadar yalan var bu şehirde.. Lütfen usulca silin zerk ettiğiniz gülümsemeleri bedenimden..Soğuk düşlerin ülkesi,bir huya yön vermek ve sevmek en acıyı uyuyarak .. Haklısınız, bize kalan biz bile değil.. şimdi şarkılar çok sessiz..

           Binlerce izmarit basılmış gövdeme ölmeden az önce, akşamdan hemen sonra, bir bela zamana denk.. Kimsesiz hisler dolmuş ciğerden, bir o yana bir bu yana selam çakarlar.. Oysa yollar hep sana diye kandırdılar beni.. Kanmayacaktım ama çok güzeldi yalanın, dayanamadım.. Ne renk olursa olsun düşlerin, bir parça pembesinden çaldım arz ederim..

     
           Sen şimdi orada ,o masada,o kaldırımda, o son bulmamış rüyada kendine kaderler yazıyorsun.. Hani mutlu olamayışlarına bahaneler türetip, bir vapura cenaze olmak istiyorsun da kadavrana hayran olmaktan korkuyorsun.. Bir yuduma düşler değişir de o lanet kader değişmez.. Bir sigara daha yakarsın masanda kalan kırıntıların arasından..
Kırıntılar, yollara serpilmiş ayak izleri..

          Bize kadar bu şehir, sana bana kadar.. Yalnızca semtler değişir kaderde.. Sen ben diye başlarsın cümlene, cümle çoktan zevk-i sefasını tüketmiş, ögelerine ayrılmış, başka bir dudaktan dökülen şelale olmuş..Yalnızca semtler..

          Rüyaların başka da olsa, acılarımız aynı durakta otobüs bekler..Aynı soğuğa başka yorganlar..Sen uzan ve yak bir sigara,sarı ışığının düştüğü masandan..

          Acı.................. doldurabilinen bir boşluktur..Yalanlar sana bana kadar.. 
          Hoş Kal..



                                                                                                    Cihan Uysal