Gözlerini eğdi, yine ürkekliğinden utanan, o çok bildiği kadını
izliyordu ayna misali.. Elleriyle dumanları dağıttı iki yana sanki son
gösterisine çıkıyordu, mağrur. Oysa sadece yalnız kaldığı bir mekandan bir
mekana geçiyordu. Tek fark bu kez daha
ritüel sıralaması. Ama ben hiç kimseyi
anlatmıyorum.
Uzaklardan bir melodi duydum. Acıtıcı tınıları, kalbime basarken her
tonunu yükselen bir melek sandım canımdan çıkan her feryadı. Karşılık verdim,
feryat ettim , bir şarkı döküldü
dudaklarımdan, ben ve kimsenin bir daha
duymayacağı o çırpınışlı , dekoratif ses
şekline bürünmüş.. Bir şarkıyla konuştum ilk kez , bir şarkıyla şarkı oldum,
söylendim , tekrarlandım belki de unutuldum. Odalar karanlık daha yaşanılası..
Aniden yağmur yağdı , pencereme vurdu, çık dışarı dedi korkutucu sesini
sakınmayarak. İşlerim vardı oysa ki.. Neden çıktım dışarı o sese katılarak?
Uzun olmalıydı yolumuz yoksa bu kadar
yorulmazdım.. Bir odadan diğerine geçmek artık mülteci umutsuzluğu veriyordu
soluklarıma..
Saatler gitmeyi gerektiriyor bir göçten bir göçe her yirmi dört saat
döngüsü gibi. Belki artık saatleri unutmalıyım!! Odamın bi köşesinde saklansam
saatler peşimi bırakır mı? O kadar zeki miyim kandırsam onları. Hiç bakmasam
mesela zamanı gösterenlere, ruhum yeniden çocuk olur mu? Uçurtmaların peşinden
koşarken utanmaz mıyım acaba kocaman bedenimden. Sadece kendi bedenimin
çürümesine şahidim bu aralar.
Sessiz, anlamsızca sessiz ..
Bir otoban griliğinde nefes alışlarım , koşuyorum, hiç bitmiyor aklımdan
geçen hiç aklıma dahi getiremediklerim. Uzaklardan el sallıyorlar, gitmeliyim..
sana gelmiştim oysa ki, cepleri sökük ceketimi de giymiştim, daha bir fiyakalı
olayım , arkana bakmadan kapı dışarı gidişlerinde. Kızmadım sana ,zaten ben
vermiştim dünyamı değiştiresin diye içimdeki denizi.. sende kalsın.. mavileri
çok severim hele ki benim değillerse.
Perdeleri açmıyorum ne zamandır, sadece tahmin ediyorum dışarıdaki seslerden ne
olduğunu , belki de bir tablo çiziyorum içine sevdiklerimi yerleştirerek, en
çok maviyi.
Ben seni hiç ağlarken görmedim sadece uzun gecelerim oldu, seni çizdim
duvarıma her rengi kullanarak, her demde her sabah silinerek.. Hep güldürdüm
bulutlarımın üzerine her çıkardığımda seni.
Sen orada olsan da ben duyarım
kokunu o nadide kokuyu.. Ve ben çocukken
yokuş başlarında beklerdim geleceğimi, yüksekten baktığım denizde hayallerim
yüzerdi, çoğunda sen bile yoktun ve açıktaki dalgaları yunus zanneder heyecanlanırdım..
Sen beni hiç uyurken görmedin .Bir ihanet değil miydi yanında uyuyabilmek, sen
uyurken o anlatamadığım doyumsuzluğumu izlemek yerine .. o sevinç acısını
kursağımda yaşamak.. Saçlarını yüzyıllarca okşayacağıma dair yeminler etmek
sence tepilesi bir fırsat mıydı?
Ben çocukken hiç seni düşünmedim. Seni gözlerimle, gölgelerle
duvarlarıma çizeceğimi kimse söylemedi bana. Hele bir gün öleceğimi hele bir
gün… Belki başka kalplerin kadını olduğunda, ben hala bizli düşler göreceğimi
ya da yapmak istediklerimizi hayallerim de çoktan yapacağımı nerden
bilebilirdim. Yani bunu bana kimse öğretmedi , kimse hayata hazırlamadı kimse
sensiz yaşamayı öğretmedi. Yitireceklerin olacak ve sen hep eksik yaşayacaksın
demedi. Yitirdiklerin senin her dakikandan bir zaman dilimi alıp götürecek
demedi bana. Ve benim çocukluğum da sadece Pazar günlerimiz vardı çizgi film
seyretmek için.. ve ben çocukken hiç çocuk olmadım.
Sahne
kararırken yaşlı adamın üzerinde, hayatının son tiradını atıyordu . Mağrurdu,
son kelimeleriydi.. ışık kapanırken hala çocukluğunu anlatıyordu..
Ve
ben çocukken; Çok sevmek bir suç değildi…
Suskunluk...
Gözyaşı.