Siz
hanımefendi, siz hiç bir rüyaya inandınız mı , soğuk, haylaz geceleri ısıtsın
diye. Ya da şehirleri unuttunuz mu, iklimleri karmakarışık olanlardan hani. Bir
geceyi, hep gecede bırakabildiniz mi? Lütfen gidin buradan. Hikaye mi yalnız
yazacağım…
Engelsiz,
ağır ve hain duygular eşliğinde baş ağrıları. Kurallara uyamıyorsunuz. Siz bilmeyeceksiniz,
ben bilincimi şırıngayla kafatasımdan çekip alacağım. Bir kadeh dolduracağım
şehre pus çökmüşken ve bir Fransız melodisi dinlemek zorunluluğu hissediceksiniz.
Susacaksınız konuşmak için can atarken ve hangi konuda susacağınızı önceden
düşüneceksiniz. Hepsi bu.Yapamıyorsunuz. Susmayı beceriyorsunuz ama bir konunuz
yok. Sahte kahkahalar dahi atabiliyorsunuz. Ama bir kelime, ağızdan çıkacak tek
bir kelime. Tetiğinde destanlar yazılacak. Yapamıyorsunuz matmazel…
İnanmamak
üzerine kurulan inançlarım var. Çok zorluyorum kendimi,tam inanıcam inancım
bana inanmaktan vazgeçiyor. Hayat gibi. Bak geçiyor ve kimse bugünü anlatamıyor.
Şimdilerde fotoğraflıyorum hayatı. Belki hiç bakmayacağım. Sırlarımı sakladığım
ahşap kutumda birkaç fotoğraf hiç fena olmaz. Filizleniyorsun ve doğa buna müsaade
ediyor. Kader bazen zaman tarafından yazılır ve sen tüm ruhunla, tüm bedeninle
buna engel olamazsın. Bir göz değmesiyle yazılır tarihler. Ama yapamıyorsunuz,
kurallara uymuyorsunuz. Ben bilincimi aldım çekip kafatasımdan. Elimde bilincim
ve bir kalp içi boşluklarla dolu. Ne istiyorsanız yazın…
Uyuyakalmışım
yine, size yazdığım mektupların tam yanı başında. Ne kadarda özenmişim her
kelimesine. Şu yüzyıllarca düşündüğüm kelimeler. Sizi betimleyecek nadideler. Uyuyakalmış
gün benimle birlikte. Güneş doğmamış, fırınlardan sıcak ekmek kokusu şehre
yayılmamış ki bu günlerde ekmeklerde kokmuyor. Yandaki çay ocağında, suyun
buharı cama yapışmamış. Bir gariplik var şehir akşamdan kalmış. Ben içtim,
gün,güneş sarhoş oldu. Ah matmazel kader yazıyor dudakalrınızdan çıkan
kelimeler. Demli bir sarhoşluk gözlerinizin ışıltısı. Size yazılan şiirler, bir
ömre türkü oluyor, duyuyorum matmazel. Uyanmayan şehirde akşam oluyor. Saatler hep
akşam. Hangi enleme ya da boylama ayarlamam lazım saatimi bilmiyorum. Matmazel ,size
ayarlamak istiyorum tarihlerimi…
Bir
liman oluyorum çoğu zaman, gemiler yanaşıyor dalgalarıyla birlikte. Dokunamıyorum
hiç birine. Hiç biri o betimlediğim asalette değiller. Bekliyorum. Ufuk çizgisinde
göreceğim o dumanı düşlüyorum. En gemici düğümlerle bana bağlayacakları o asil
gemiyi bekliyorum. Kendime dönüyorum. İnsanlara karışıyorum. Bilincimi cebime
koyuyorum. Sahtekarca gülüyorum keşmekeşe. Merhabalar fırlatıyorum her gereksiz
sohbete. ‘ Biliyor musunuz?’ diye başlayan kelimeler kuruyorum. Bilmiyorlar… Bir
gemi beklediğimi bilemiyorlar. Size geliyorum. Siz başka alemlere, yaşam
enerjinizi naklediyor oluyorsunuz. Size gelemiyorum…Güvercinler besliyorum. Ayaklarına
küçük mektuplar yazıyorum. Uç emrimi bekliyorlar. Matmazel güvercinleri
sevdiğinizi bilmem gerekmekte. Sever misiniz, pencerenize gelecek olanları? Siz
beni biliyor musunuz?
Haklıydınız
hiç konuşmadığınız halde. Suçluydum hiç sevmemezlik yapamadığım için sizi. İçime
düştüğünüz o gün, bilincimle birlite, kalbimi bir ruhsuza emanet etmeliydim. Prangalara
vurmalıydım kendime söylediklerimi. Belki dağları bile delmeliydim. Siz hiç
bilmediklerinizle öylece mutlu gülüşlere devam etmelisiniz. Bir itiraf korkusu
şimdi günler. Şimdi günler uyuyakalmaya mahkum şehirler. Daha önce günler ,
sizi beklerken hiç doğmadığıma inanmak. Doğmak matmazel, gri olmuş bir hayatı
renklerinizle süslemek. Bir Fransız şarkısı teniniz. İnanmak aldığınız
nefesiniz. İçimde birileri tutuyor, yakama yapışıyor. Hesap soruyor her
adımımda. Siz matmazel, beni yalnız bırakın lütfen…
Yapamıyorsunuz…
Beni sizden mahrum bırakamıyorsunuz. Kurallara uymuyorsunuz. Halbu ki ben
susacağım , siz gözlerime bakacaksınız. Ve bir şehir uykuya yenik düşmeyecek. Matmazel
gidin buradan. Hikayemi yalnız yazacağım…
CİHAN UYSAL