Güneş
doğsun yeniden diye, rüyalarımı def ettim gecelerimden. Ve bazen günler
siyahtır. Ortalık güzel kokularla donatılır. Sen oarada öylece durursun…
Haklıydın… Sadece…
Gözlerimiz birbirine hiç değmedi ki .. Siyah günlere
uyanırdık, aynı yastıklarda ayrı zamanlara. Mumlar yakardım gün aydınlansın
diye, hani şu güzel kokanlardan.. Hiç nefes almadın ve ciğere dolanları hiç tatmadın, boşa gittiler…
Bileklerimden akan mutsuzlukları izliyorum. Sen başka
şehirlerde, elinde pamuklarla temizliyorsun vücuduma bulaşanları. Haklıydın. Sadece
gittim…Karanlıktı ve hayli korkmuştum. Mumlar yalnızca güzel kokulara yetti. Sen
başka şehirlerde… belkide sen başka , şehir yine nazlı, nemli ve uyanık ama
aynı. Hayli suskun, bi hayli sustum.
Ellerimi göğe doğru çevirdim. Bir duaya katıldığımı
düşündüler ama ben yalnızca dans ediyordum ritimsiz. Ruhumu sunduğum tanrılar,
benden habersiz, ben zaten hissiz… yanık tenli ruhuma, asırlardır yazılan şiirlerin
baş kahramanını arıyordum. Yanağım şehir değiştiren bir otobüsün camında,
radyoda birkaç tanıdık iç geçirme… Haklıydın. Sadece gittim… yalnızdık ve hayli
üşümüştüm. Beni ısıtacak güneşlere yolculuk yapmak ya da bana ısıtılan iklimler
bulmak, sadece bir hayaldi ve hayallerim nedense hep kelimelere dönüştü. Sen yoktun.
Hayata kurulan alarmlar ayırdı belkide bizi. Ben hiç
duymadım o sesleri. Gözlerimi her açtığımda sen hayatın ta kendisiydin. Uzaktık
ve hiç yakınlaşamadık. Tek kişilik kahvaltı tabağı oldum bazı günler, bazı
günler de sattalerce içilen aynı kahve. Ama hayat aynı zamana hiç ayarlamadı
bizi. Tenimde ellerini dolaştırdım. O tarifi sır olarak bir pramide gizlenmiş
kokun sarsın buram buramımı diyerek. Hiç ölmeyeceğime inandırdı beni. Haklıydın.
Sadece gittim. Kokunu alıp terk-i diyarlara yelken açtım. Deniz almaz benden
kokunu diye. Aldı.
Aşk tanımlamalarına katıldım, birkaç film arasında. Bazı
eserlere başrol biçildim. Tablolarda gözlerimi gördüm fırçalanmış. Şiirler bana
yazıldı ve nesillere rivayet oldum. Rüya oldum uyandırılmadım. Hak… haklı
değildin. Hiç lafı bile geçmedi. Sadece düşünüldün ve düşünmek bir suç oldu en
ahlaksızından. Sadece gittim… Çünkü düşündüm seni, beni. Biz diyemedim organize
bir eylem planına delil yazdırmamak için seni. Ama beceremedim. Şahitlerim oldu.
Delil oldun. Ben… ben deli oldum.
Senin yerine insanlar sokulmaya çalıştı bedenime. Vücut
ölçüleri tuttu bazılarının. Ama ruhlarının ölçüsüne hiçbir terzi yetmedi. Kimse
aldırmadı fazlalığını, dokundurmadı eksikliklerine. Bana biçilen bir soylu bir
kral elbisesiydi saçların. Tel tel işlenmiş, altın suyuna batırılmış, çiçeklere
nazire yapan güzelliklerle süslenmiş. Hiçbir elbise örtmüyor tenimi artık ve hiçbir
kumaş cesaret edemiyor ipeğinin güzelliğine yaklaşmaya. Haklıydın… Ben gittim…
git dediğinde. Zamanın durduğuna yalnız ben şahit oldum. Yolunu bulamayan
balıkların intiharına katıldım. Yapamadım, bileklerimden akan mutsuzlukta
boğulamadım. Her nefes tutuşumda çekip aldılar siyahlarımdn. Mumlar yaktım
günleri aydınlatmaya. Güzel kokmadılar.
Orda öylece duruyorsun. Gözlerini değdirmek
gözlerime, aklının ucundan geçmiyor. Renkleri için hiçbir şairin cesaret edemeyeceği
dörtlükler yazıyorum, görebildiğim her an. Her yeni güne uyanmak için
eskilerimden çalıyorum. Orada öylece duruyorsun. Ne sen bellisin, ne de ben. Belirsiz
adımlar,sözler, sessizlik… Bir patlama anı aşk tarifleri ve cürret etmek. Dokunduğumda
eriyecek yeryüzü biliyorum. Ve öylece gidiyorsun. Hayaller kuruluyor, yanağım
otobüs camında yerini alıyor. Haklılar birer birer sorguya çekiyor beni. Ya biz,
ya biz diyorlar. Hesap veremiyorum.
Suçluyum. Biz diye bir şey düşündüm. Kelepçeler
takıldı bileklerime. Mutsuzluğum yeniden akmaya başladı. Haklıydın … sadece
gittim.
UYSAL
CİHAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder