23 Haziran 2011 Perşembe

BUGÜN MUTLU OLSAM YA

      Gülerek başlamak istedim bu kez yazıma...beceremedim. İnsan neden yalnızken gülemiyor ya da gülünce neden o güzel yakıştırma yapılıyor;deli...
      Kalabalık yollardan geçtim yine ama gerçekten kalabalık,insan dolu.Bir fark vardı ve bu farkı ben yine kendimde aradım.Oysa ıslak bile deiğildi yollar bulutlar nem kapmışken.Burnum sızladı gozlerim yaşardı, bu sefer sebepsizlikten.Adını unutmayı denedim,ilk aklıma gelen yine adın oldu.Kendimi salaş bir çay bahçesine attım şimdilerde cafe dedikleri.ama yine boş olanını seçtim.Sonra farkettimki seninle zaman harcadığımız yer ve ben aynı koltuktayım.Kokun sinmemiş.Şekerlik aynı,bardakalr aynı ben tek başıma...
    Kaçmak istedim,terketmek istedim bugün bu bomboş şehri.Gidemedim.Yollarıma çıkarsın diye kendime yollar yarattım,aynı yollarmış meğer döndüm durdum.bulamadım...sabaha karşı bi rüya gördüm.tamam kimi kandıryorum?ben hiç uyumadım ki sensiz.her rengini gördüm bu şehrin.Oysa ki ben sadece tek renk istedim.güvercinlerde,rengim de sende kaldı.
    Mutlu olmak istedim ilk kez bugün...beceremedim.Sorgulayan gözler görüyorum,üzerime üzerime gelen,korkmuyorum diyorum sorun sorularınızı duymuyorum diyorum,dünyanın en korkak adamı olduğumu farkettirmemek için.aynı rüyalara uyanmak istiyorum,canım yanıyor.Canım yanıyor ve canım yanıyor.Gittin,gittin,neden,neden gittin,nereye gittin,gittin,neden,neden...
   Gülüyorlar,al beni burdan al,herkes gülüyor tavla bile oynuyorlar ama ben adını unutmadım ki,burdayım işte al beni burdan sana hiç yalvarmadım ama lütfen,al beni burdan,götür dünyanınm en huzurlu kucağına,okşama saçlarımı ne  olur ki.Al beni,bugün mutlu olmak istedim.
    Islak saçlarından yayılan o daha önce koklanmamış koku vuruyor her soluk aldığımda,yaşamamak istiyorum ya bi kere daha görürsem seni  ihtimali akıtıyor damarlarımdaki kanı.her sabahalra hazırlanıyorum sanki bu şehre ilk kez adım atıcakmışım gibi.Gece ağladıklarım gündüz kahramanlarım.Ne renkti gözlerim nasıl kokardım ne önemi var?
   Bugün istedim mutlu olmak sadece.beceremedim...kanlar ağladı yine tadı damağımda kaldı.Hüzünlendi güvercinlerim,gelmediler balkonuma.Kapım çalsa bir sabah,şenlik tadında kahvaltılar hazırlansa,sen gülsen,ben...

15 Haziran 2011 Çarşamba

MAVİ'YE

   Mavi’ye

Asil suskunluk . Doğuştan terbiye edilmiş üslup. Doğaya aykırı olan ne varsa şu sıra sapkın olduğum şey “o”. Altın kanatlılar kum saçmış mahzeninin etrafına . Öyle utanmaz bir incelikte işlenmiş ki, köhne parmaklıklar , şeytanın aklına namahremi sokması gibi çağırmış . O da bundan ötürü karanlıkta ; siyah mı ona dolanmış yoksa o mu siyaha belli değil .
Bilmezken o , bilmem hangi yürüyüşte dinlenen şarkının kaçıncı ölçüsünde damlıyor yüreğine birkaç damla mavi . Tebessümlerin nedeni olmaktan korkarken , ilhamı oluyor sessizliğin . Sürüyor nüansların da ötesindeki kelimeyi , başka bir ülkeye . Kaba hali değil , nüansı o mavimin .Onu görmek istediğim gibi görüyorum . O ne benim ne de benim gibilerin isteklerine , zaaflarına , aksiliklerine , tetkiklerine sahip. O uçsuz özgürlükte bekleyen bulutların ta kendisi . Sarıp sarmalamış sükuneti ; kimi zaman parçalı bulutlu yahut yağmurlu da olsa . . .
Aması var ! Kahrolasıca kurallar eşliğinde , kin dolu , kibirli prensipler, yasalar doruğunda, kalbi bir çocuğun saflığından uzak büyümüş . Bedenini her kurtarışında , yüreği daha çok yanmış ; çırpınıp durmaktan . . . Örümcek  ağını örmüş , elini ayağını çekmiş çocuğun fakat o mücadele edip kurtarmış ta ki boynundan yakalayana kadar . İstemli bir dövüş veya istemsiz işte . Ne fark eder? Sonuçta sormamış mı tanımadığı bir kadına “neden gelmedin , neden bana mavi demedin daha önce ? “ diye . O da susmuş, konuşmuş yalnızlığı .
İşte şimdi kadının yalnızlığını dile getiriyor satırlarım . Dışarıdan altın , içeriden cehennemsi mahzendeki adam ! Sen verdin elini siyaha ; mavi seni beklerken . Hadi çıkar mavi kalbini yerinden . Işığıyla açılsın parmaklıklar , sonra bak yukarı . İşte o ! Tam o bulutun üzerinden sana tebessümle el sallayacağım . İşte bu kadar basit . Hatta kalbini benimser doğru yerine koyarsan , kanatlanır kurtarırım seni yeryüzünden .

         MELEK

14 Haziran 2011 Salı

     Bir varmış bir mavi...Ağlamaktan helak olmuş en masum bakanları.Sonra doğdu sanmış ona ait mavi gülüşler.İnanmak istemiş,ağlamış.
             Sabahlara uyanmak istedin sen en küçük olarak bu buhranımsı kokunun tam ortasında.Yeni alınmış ayakkabılarınla çocuk olmak bir bilinmeyen yolda.Kemanlar dinlerken sessiz bir konserde ağlamak...Keman olmak yani ağlatmak,inceden ağlamak damla damla.İnanmak istedin o bir gün geleceklere ki seviştin bi çok kez duvarların arkasında ki özgür çocukla.
             Kendinden ödün verdin hep,o sevimsiz orada caka satarken.Sevmedin belkide kendini uzakta ki adamın sevdiği kadar göremediği gözlerini,içindekileri.O sevmeliydi belkide,ona ödev verilmişti ama sen küçük bir kadındın daha rengini bilmeyen.Sen renk olmak istedin ama renk, mavi, adam.Koştu o, yoktu sonra var oldu,sen bilmeden isteyerek.Mavilere büründün hayatla beraber,adam yalnız ağladı, sen yalnız.Hep bildi ne renk olduğunu akarken gözlerinden damlalar, denize karıştı aynı renk oldu.İzledi o sahilde seni, ruhunu ve unutmaya çalıştı düşlediği seni ama beceremedi uzaktan damlalarının seleri çınladı kulaklarında.Adam yanında var oldu her bi köşede uyuyuşunda.Rüyalarının bekçisi...
            Suratlar çizdin aynaya bakıp ve aynadır aslen günlerin geçmesi.Biz onlara gün deriz, gün ağırır yalan olur ruhumuzun en saf halleri.Kaybederken derdiğim çiçekleri elime diken battı,yaşlandım yaş aktı ağlamadım.güneşlere doğdum yeşillerin arasında ama çocukluğumun pazar mavilerini özledim hep yeşile inat.Sen orda düşlerken gelcekelerini ben geçtim o yıllardan seni izledim seni bildim.Sen ağladın, ben gördüm güleceğin nesilleri.
            Bir renk yarattın kafanda en sevdiğimi.Sana adadım bana ait olan o kusursuzluğu.Sen istedin bir renk doğdu yüzyıllardır aynı renk olan.O na sordum sen nesin?Ben bir kaderim ya da bir kaderin adı.Dedim adın yok mu? Var dedi,var bir adım.kim verdi bu adı sana dedim.Melekler verdi dedi.Adım mavi bir melek rengi...                        BİR MELEĞE AĞIT
                                                                                                                                      CİHAN UYSAL 
  
                                                                                                                     

10 Haziran 2011 Cuma

DOĞAÇLAMA

Düşmüştüm ayağa kalkmasını öğrendiğim anlardı Korkularımı ayak izlerimde bırakırken küçük adımlarla, karşılaştım derin bakışlı o adama 2 dakika ölü balık gibi çırpındım gözlerinin okyanusunda, hisettim, öptüm, kokladım ruhumla en gerçekçi halimle, bikez olsun en saf halimle konustum ve ilk kez dinlendim. okudum anlattı dinledim, sonra uzaklaştım korktum, bi yükü iki kişi taşıyamaz dedim. gözleri çarptı yüzüme acısı tokatladı mimiklerimi belki dedim... o an kendime o kadar yabancı hisettimki bu kelimeyi, belki... iyi gelirim ona hayal etmek bu kadar kolayken umut etmek neden bu kadar zor... öylece dökmek istiyorum kalemimi kırarak sinirlendirerek ağlayarak bu yabancı adama öylece yazmak istiyorum her gün her saat her dakika, beni hissedip bana yazdığı gibi
hissetmek neydi ki ? ilk kez ruhum hissedildi ve ilk kez anlaşıldım ilk kez bir ruh benim ruhumla cümleler kurdu upuzun, gerçekten bedenimle değil... hiçbirşeyi tanımadan bu ruha sadece kalemi kusturmak istiyorum bende. sadece sarılsın saçlarım titresin göğsünde uyusun tüm kötülükler dünya güzel biryer olsun...sonra tekrar şiirler yazsın yazsın söylesin anlatsın hiç susmasın hissettirsin ... ilk kez bu kadar saçmalıyorum.
sonra...
bencil ...bencil olmak lazım dedi mühürlemek istedim dudaklarını gözlerimle susturdu içimdeki beni geri çekildim yine... kaçtım... bencilliği bulaşır diye korktum canım yanar diye çok korktum, üşüdüm sonra tekrar tam ısınmışken, canım yandı .ben kendimden başka kımseye acı çektirmedim ben hiçbir zaman bencil olamadım. ufak bir kahkahayla geçiştirdim herşeyi çünki açsam ağzımı konussam ses etsem belki... komik ve basit gelirdi ona korkularım acılarım... anlayamazdı... şu sıra en acı çektiğim anlarda kalbimdeki kelebekleri bıcaklar gibi... ``BENCİL`` kötü ve ruhsuzca gülümsüyorum şimdi , geç kaldık biz hayata 1 adım kala tökezledik ikimizde belki sen benden ben senden daha ağır yaralar aldık. ama düşmedikmi sonunda... ben kaçmayı gülümsemeyi seçerken senin gözlerin neden bu kadar... bencil olman gerektiğini savunurken neden bu kadar iyi ve temizsin adam?
Ben hayatla tekrar arasını yapmaya çalışırken umudunun sen umutlarına kırık camlar üzerine sermiş yürüyorsun gözlerimin önünde . ayaklarına batıyor o camlar...hissediyorum. acı çekiyorsun.
Kaybettiklerine ağıtlar yakıyorsun. biriktirip saklıyorsun sonra onları kininde, Tanrının yazdığı bu senaryoda bizler ceninleriyiz azrailin. doğmamış bebekleriyiz tanrının herkese. ne kadar zarar görebilirdik ki mutluluğu paylaşırken, kaç dakika dayanabiliriz sevgiye, neden bu kadar zor yaşamak? sormak lazım tanrıya ama eşit bölünmüyor hayat ama herkesin acısı herkesinkinden büyük hüzünleniyor ağlıyoruz. adaletsizmi tanrı? hayır... tabi ki eşit bölünmüyor hayat kımısı çok mutlu kimisi kaybetmiş kimisi çok yalnz savunmasız. Kimiide çok mutlu dertsiz tasasız bize zor sorular verildi bu sınavda tembel bir öğrenci olmamk için gülümsemeliydik. yapamadık acıdı her bi yanımız oysa ağlamak olmasaydı nasıl temizlenirdi ruh, acılar olmasaydı nasıl nefes alırdık. gülümseyerek .

KÜBRA ÖZDEMİR

KAN REVAN PAPATYA

Dünya belkide istemedi, bedenine adım atmasını.İnat etti, baş kaldırdı daha adını bile söyleyemezken.Ruhunda bu vardı, isyan ve hayatın ona karşı tıpkı diğerlerine olduğu gibi alınacak bir intikamı.
Ne renkti gözleri önemli mi? dünyaya aynı renkte bakarken.Adının unutulmaya hakkı bile yok, mesele yaşamak hep mutsuzken sıradanmış gibi.
Ellerine papatyalar aldı büyürken,sadece onların kokusunu öğrenebildi.Dumanlara boğuldu,puslara daha aydınlık bakmak için.Deniz kıyısına çıkar sabah yellerinde, belkide özlerinin rengini anlamak için ya gelirse gelmeyeceğini çok iyi bildiği o deniz taşıtı.Tanıtamadı hiçbir varlığa kendini.O kendi içinde vardı,yürüdü.Öyle ya o kadındı daha küçük bir çocuk olamadan.O da isterdi uçurtmalar uçurmak, annesinin topuklu ayakkabılarını gizlice giymek,ruj sürmek kırmızı...
Saatler kendini unutmuş,yollarına devam ediyorlar,hiç sormadık onlara bu kadar kaderin ömrünü tüketmek vicdanlarını sızlatmıyor mu ya da sızlıyor tik taklardan duyulmuyor.Kahverengi bir yalnızlık sinsile si yola vurumlar,anlamsız sırıtmalar da gizli belki aşk,belki o ince çizgiyi geçtiğimizden.Bir gün de bulutlar mavi olsa ben gerçek olsam sen hayalperest.Acımasa...
Tanımadan bilmek,güneşler patlarken üstümüzde,sana uzaklaşmak bedenimi kavuran acı kırıntılarını tek tek sayarken.Bir bekleyiş şarkısı yazdım ama beklemelere tahammül yok bekleyişlerden tam vazgeçmek üzereyken.Okuyorum,çalamıyorum.Hiç bilmediğim ezgilerine armağanımdır giderken.Gecelere hoş gelişler ola o kanlı haykırışlarına selam durmaya bahane ve sen papatya çiçeği,bırakma o masum elleri,sana ne de kıymet verirler bir bilsen.
Tozlu yolların var üzerine izlerini bıraktığın,hapsettiğin solukların var odana ve sen kadın, melekler uyutur durmuşken sabah uykularına.Kan,revan,papatya bildiklerim bunlar şimdi seni tanıyorum sanırım...

CİHAN UYSAL