15 Haziran 2011 Çarşamba

MAVİ'YE

   Mavi’ye

Asil suskunluk . Doğuştan terbiye edilmiş üslup. Doğaya aykırı olan ne varsa şu sıra sapkın olduğum şey “o”. Altın kanatlılar kum saçmış mahzeninin etrafına . Öyle utanmaz bir incelikte işlenmiş ki, köhne parmaklıklar , şeytanın aklına namahremi sokması gibi çağırmış . O da bundan ötürü karanlıkta ; siyah mı ona dolanmış yoksa o mu siyaha belli değil .
Bilmezken o , bilmem hangi yürüyüşte dinlenen şarkının kaçıncı ölçüsünde damlıyor yüreğine birkaç damla mavi . Tebessümlerin nedeni olmaktan korkarken , ilhamı oluyor sessizliğin . Sürüyor nüansların da ötesindeki kelimeyi , başka bir ülkeye . Kaba hali değil , nüansı o mavimin .Onu görmek istediğim gibi görüyorum . O ne benim ne de benim gibilerin isteklerine , zaaflarına , aksiliklerine , tetkiklerine sahip. O uçsuz özgürlükte bekleyen bulutların ta kendisi . Sarıp sarmalamış sükuneti ; kimi zaman parçalı bulutlu yahut yağmurlu da olsa . . .
Aması var ! Kahrolasıca kurallar eşliğinde , kin dolu , kibirli prensipler, yasalar doruğunda, kalbi bir çocuğun saflığından uzak büyümüş . Bedenini her kurtarışında , yüreği daha çok yanmış ; çırpınıp durmaktan . . . Örümcek  ağını örmüş , elini ayağını çekmiş çocuğun fakat o mücadele edip kurtarmış ta ki boynundan yakalayana kadar . İstemli bir dövüş veya istemsiz işte . Ne fark eder? Sonuçta sormamış mı tanımadığı bir kadına “neden gelmedin , neden bana mavi demedin daha önce ? “ diye . O da susmuş, konuşmuş yalnızlığı .
İşte şimdi kadının yalnızlığını dile getiriyor satırlarım . Dışarıdan altın , içeriden cehennemsi mahzendeki adam ! Sen verdin elini siyaha ; mavi seni beklerken . Hadi çıkar mavi kalbini yerinden . Işığıyla açılsın parmaklıklar , sonra bak yukarı . İşte o ! Tam o bulutun üzerinden sana tebessümle el sallayacağım . İşte bu kadar basit . Hatta kalbini benimser doğru yerine koyarsan , kanatlanır kurtarırım seni yeryüzünden .

         MELEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder