9 Haziran 2012 Cumartesi

SAYGILI GECELER...


                 Saygılı gece… Bugün nemli tütünlerden bi sigara sardım kendime. Oturdum , sokakları ayıkladım geçmişimden. Ekmek almaya giderken giydiğim terliklerim vardı küçükken, şimdi nasıllar acaba? Çok vefasızım… bu gece çok esti ve serin oldu ayıklayamadığım bazı sokaklar. Bazı kadınlar , bazı sokaklarla anılır ve bazı insanlar, bazıları caddelerle. Ben hangi sokağım diye düşündüm bu gece nemli bir tütün dumanında. Bu melet boğazımı yakıyor. Melet demişken , nerelerdedir şimdi duyargalarımla uzun zamandır aradığım, belki de şehir gittikçe genişlerlerken, bana şehri dar eden , gizli kapaklı , olumlu ya da olumsuz , zulümlü zulümsüz, eğri doğru , bildiğim ya da bilmediğim, hep pusların arkasındaki deniz kokum. Çok önemli değilsin gibi. Çünkü önem bile hafif bi yel senin fırtınanın yanında… Neyse sokak demiştim. Bu aralar çok yalnız sokaklar. Hiç kimse aşkına hayinlik yapmıyor. Yine korkutucu sokaklar. Ama sokaktan korkulmaz…
               Olmayan denize ayaklarımı soktum bu gece. Su daha ısınmamış, ısınmayan yalnız ruhum değilmiş. İhya olamadım ki ben azla yetinirdim ama tütünüm yetmedi bu gece. Daha bir ses lazım bana , hani duyduğunda hiç ölmeyeceksin gibi kulağa dolan iksirimsi  bi ses vardır ya hayatının bi köşesinde , hani ürkersin aslında o sesin ağırlığında ama hep istersin o sesi, o ses olur sesin, bir bakmışsın bi sesle yaşabiliyorsun. İşte o sesi istedim bu gece. Onu kaybettiğim sokakta soktum ayaklarımı olmayan denize olmayan deniz kokusunda. Yanına anason ilave ettim. Ayıklanmış sokaktaydım oysa ki ama sorumsuzluk yüklemişler sorunlu organlarıma. Bulamadım. Bulamamak bazen iyidir. Bazen çok ıslatır yanaklarını. Artık sigaramı kibritle yakıyorum. Saygısızca küfredersin elini yakarsa o kibrit. Hoşuma gidiyor.
              Saygılı gece… hoşuma giden şeyler de oluyor bu gecelerde. Sokaklara tek başıma hakimim mesela. Mesela zorunlu deprem sigortası yaptırmıyorum. Hayatımı sallayacak daha büyük doğa olaylarım yok mesela. Hem çok zorunlu mesela. Bana saygı duyan sokak köpekleri var mesela geçtiğimde saygılıca bağırmayı kesen. Kimseye söyleyemediğim yalanlar biriktirdim. Gerçekten yalanlar mı onlar bilemiyorum . Henüz kelime olmadılar bir kulağa giren. Bu gece hiç renk görmedim. Bu gece hiç aşıkta olmadım. Fütursuzca koşuşmadım gölgemle bu gece. Bu gece nemli bi tütün dumanına aşık oldum. Çok yaktı boğazımı . Anason koydum ağrısına , en güzel arkadaşı beyaz peynir denilen bir süt ürünüymüş dediler. Bende duydum.
               Bu gece saygılı… lunapark ışıklarını seyrettim çok uzaktan. Bazıları eğleniyor olmalı. Çok sahtekarca 3 dakikasına bilmem kaç kuruş ödeyip mutlu takliti yapmak. Bu günlerde mutluluğu pazarlıyorlar ücret karşılığı. Hiç parayla mutluluk alamadım ben yuvarlak gezegenimizde. Ben içimdekilerle mutlu oldum mutsuz şeyler bile olsa. Lunaparklar çok gürültülü. Bu şehrin ağaçları çok güzel kokuyorlar .Bitmeyecek bir yol gibi uzanıyorlar , yan yana , sıralı , kokulu, huzurlu… Dediler ki yalnızsın bu gece. Mutsuz gülümseyişler öğrettim insanlara cevap olarak…
             Saygılı gece…  üzgünüm yine bitiyorsun… Bitişini, en yürekten ayinlerle ölümsüzleştiricem. Ben mi? Ben senin en sadığın..
             Saygılı geceler…

                                                                                                                       UYSAL CİHAN

6 Haziran 2012 Çarşamba

KÜFÜR


            Şöyle kallavi bir küfür seçsem mesela belleğimden. Hani şu ağıza çok yakışanlardan. Otursam bir de vasiyet yassam kazanamadıklarıma. Hayat ne bıraktı bana çizgili bir pijamadan başka. Onu da hiç giymedim. Güneşle güne başlayan çığlıklarım var bir de , merak edenler oldu, hepsi yerle yeksan. Şöyle dolu dolu bir küfür.. mütemadiyen çay demliyoum. Bulmaca gibi : Hayat sıvısı= bazılarına çay.
             Siyah beyaz kullanırım renklerimi bazen, bazen çok yakışır rengarenklere inat. Bazen şarap rengidir zamanım, adı yudum, rengi kan, cabası tek başlılık 'ama' lar çok, yine kağıt kalem saatler...  Bazen yalanlar söylerim, sadece kendime , aslında ben yalan söyleyemem, yalan olduğunu bilirim. Aramızda kalır mı bilmem ama bende ağlarım. Hem de çok ağlarım ama benden kelimeler dökülür. Beyaz kağıtlara ağlarım, insanlar söz zanneder. Gözyaşlarımı okuturum , böylesi daha adilane. Sokak köpeklerini aslında severim korktuğum kadar hem de. Çok gezdim sokaklarda geceleri, hiç çıkmayın dışarı şiirler yazdıracak karanlık sokaklar artık hiç eğlenceli değil.
            Tanımadığım kadınlara anlattım seni. Tanımadığım adamlar bildi hikayemizi. Sokaklara hiç unutturmadım varlığını. Varmışsın gibi dört adım attım aynı kaldırım taşlarına. yalnız oturuyormuş gibi yapmadım hiçbir, zaman doldurulan çayhanelerde. Sana kitaplar okudum yine , hani uyumaya ramak kalan gecelerin var ya işte tam o uyku kokulu dakikalarda. Ama kokunu betimleyemedim hiçbir sohbette. Hele gözyaşlarım hiç anlatamadı o kekremsiliği.
            Şöyle ağır abi bi küfür sallasam ya..
            Bi kere daha tekrarlandı az önce gündoğumu. Sanırım yine bir şey değişmedi. Değişimlerim oldu aslında. Sustum mesela. Saçlarım azaldı, daha çok ayak sesim oldu sonra. Kış düştü yine üzerime. Baharı anlamadım bile. Uğuldayan dolunaylarda dualara çıktım. Üşüdüm , hırkam sökülmüştü.
            Kirli havalar çaldı düşlediğim melodilerimin tam ortasında. Suya giden yollarda ayrıldım yolumdan. Suya varmak, karların erimesine kaldı. Kararlarımı aldım yanıma bir uzak seyahat valiziyle birlikte, siyah çarşaflarıma sarılıp uyuya kaldım. Çiçekler açtığında yine kıskandım çiçek rengi olmayı. Olamadım. Kuş sesleri mi? Hiç duymadım ki. Bana alındılar sanırım. Oysa yiyeceğim bir lokmam kalmadı. Paylaşamadım. peşin hükümler doğurdum peşinatlarıma saysınlar diye. Yüzümü aslında hiç göstermedim sakallarımı kesmeden. Seni sana anlatırken ne de kızardın bana. Haklısın anlatışım hep yarımmış. Çizgili pijamalarımı hiç giymedim. Hiç uykum gelmedi ki benim. Bi kenara sızmış bedenimi izledim günün bir zaman diliminde. Bana zamanı öğretemediler.
            Şöyle iyice bir küfür etsem ya boşluğa..
            Pijama giyme vakti ne zaman? Çay içmeliyim..

                                            UYSAL CİHAN

4 Haziran 2012 Pazartesi

TOZLU YÜRÜYÜŞ


                Yürüdüğüm tozlu bir yol olsa gerek. Tozlu yolların en açık kahverengi tonunda,  dizlerime kadar yapışan tozlu bir yol. Bir kokuya muhtaç, damlayan terlerin iz bıraktığı , olasılıksız, haykırışlı ve sonuçsuz bir yol..
               Yorulmuş bedeni her halinden belli, yalnızlığın sözlük anlamı belki de attığı her adım. Mutluluk belki sadece cilalı ayakkabılarında yeniymiş gibiyi düşünmek. Düşünmek belkiyi, hep belki şeklinde, kağıtlara yazarak ama asla okumayarak o kağıtları..Düşünmek ne olduğunun önemi yok diyebilmeyi.. Düşünmek , düşünebilmeyi.. düşünmek asla ve hiç i..  Önemlimidir yürüdüğün yolun , yol olması. Değil midir seni erdemli kılan yürüyebilmek erdemi. Bazen kime ne anlatırsın bilemessin , anlattığın senin olsun bana anladığını söyle..
                Gülmek , sana bakınca anlatılmayanın evrene yansımasıdır eksiksiz, kendince.. ismini koymadığın , koyamadığın günlere uyanmak yazılır bazen defterine. Sen defterden habersiz, bezgin silinmiş günleri yaşarken.. zaman şimdi bir duman, zaman bir zaman sonra dağılmış bir duman.. duman bazen gözlerime sızan gözyaşı bahanesi.  nedenler  aslında bahanelerdir. Ben mesela yaşamıyorum yaşayan nedenlerim.
 Yürüdüğüm tozlu bir yol olsa gerek.
               Şimdi sana yolumu anlatsam nereye yürüdüğümü unuturum.İnanmaktır bazen kaldırım taşlarını saymak.. sanki sonunda bulutlara adım atıcam sen elini uzatıcaksın ben asalete bürünüceğim. Bazen hatırlamaktır yüdüğün yolda durmaman gerektiğini. Dem çekmek , bir şeylerin yerine koymaktır mevzuları.
               Işıklarım kapandı, kulaklarım sessizliğe esir, çok gürültülü dört duvarlar. Saatleri durduran cimriler gibi, durdu zamanlar. Hayat cimrileşti.
               Dolunay benim ilgimi çekmez. Aslında hiçbir doğa olayı çekmez. Dikkatimi çeken yalnız kaldığım dedikoducu benliğim. Hep seni , hep bana ya dolunayda ya kavurucu bi sıcağın en derininde anlatır. Benliğim adına adanan bi yemin gibi tüm doğayı seninle yaşar, seni çok konuşur. Sana açılır her mevzubahis. Beni ben yapar yaşadığını bilmek, verdiğin soluğu alabilme ihtimaliyle yaşamaya çalışmak. Çok güçsüz değilim aslında, çok aldatıcıyım sadece..seni sensiz yaşayabilmek gücün sembolü bir bedene. Hep asaletin var rüyalarda. Hep aynı güşüşün , şehri kıskandıran.şehir hala sen..
 Yürüdüğüm yol…
              Hep tren gidişleri hüznü burnumdaki sızı. Cama yaslamış yüzünü gideceği yeri daha gitmeden düşünmenin acısı ve merakı. Arkasından el sallanılmak gurur verici bir  kaybediş… gözyaşı gibiyim şimdilerde,çeneme varmadan buharlaşanlardan. Doğuyorum her sabah seninle tanışıp, kaybediyorum yeniden . gözyaşı gibiyim sebebim olmasada dolyorum gözlere. Bazen en sebeplerde gelmiyorum akıllara, gelemiyorum. Bazen dumanlarda çıkıyorum ortaya hafif bir acıyla. Ben aslında gamze olmak istiyorum. Hani şu gülünce bir simaya karakter katanlardan. 
Yürüdüğüm…
             Yol değil sadece hayat. Hayat ; tozlu yollarda tozların bulaşması dizlerime kadar. Hayato dizlerin gücü bulabilmesi seni düşlerken. Düşlemek sadece seni bu bedene. Ben seni düşlerken, sen yine defalarca güldün, bir adam mutlu oldu yaşadığına. Yaşamak bazen yürümek neye.. nereye..
                                                                                                                   UYSAL CİHAN




           İlk Bestem..