Onu
gördüğümde irkildim açıkçası. Tavrını hiç bozmadan beni selamladı günümün nasıl
geçtiğini sordu. Ona kim olduğunu sormama henüz fırsat vermemişti. Acaba aklımı
takside bırakmış olabilir miydim? Evet, biriktirdiğim çizgi romanlarım var,
gazete kâğıtlarım da; ama saçma değil miydi kıçını başını bir sağa bir sola
sallayıp beni karşılayan bu yaratık. Bazen saçma hayallere kapılıyorum. Hatta
gerçekleştirmek içinde çabalarım olmuyor değil. Kapı komşum birçok kez beni
şehrin en ücra noktalarında balık tutarken yakaladı ki ben denizi 23 yaşıma
kadar hiç görmedim ayrıca bu şehirde deniz de yok. Boş kahvaltı kâselerim var
her sabah kahvaltı yaptığım. Masrafsız bir adam derler bana. En son peyniri 3
yıl önce almıştım. İncir reçelinin aşığıyım ama tek şartla; içinde incir
olmamalı. Bu bana yadigâr evde sorunlu mutluluklarım oluyor. Sorun sende değil
diyen bir düzine kadın tanıdım. Bir kaç kere dikkatimi çekmişti mahallede ki
değişiklik. Eskiden kumruların seslerine pencereye çıkardım. Aramızda kalsın bu
aralar bizim mahalleye martılar dadandı. Evet, biliyorum bu şehirde deniz yok.
Kokusu bile hiç uğramamış. Yedi numarada ki Aslı’ya sorun, oda biliyor deniz
olmadığını; hatta o hiç görmemiş. Bir gün yedi numarada ben oturacağım. Hehe
çok kıskanıyorum onu. Ben hep yedi numara olmak istedim. Kapısı cevizden.
İlaçlarımın
dozlarını arttırdı beyaz meleğim. Oysa ne gerek vardı ben mutluyum. Anlamıyor
beni. Bana şiirler yazan bir kadın var diyorum inanmıyor. E o zaman bu şiirler
neden bende. Sen yazmışsın diyor. Ben kalemlerden korkarım. Kalem olmaya
çalışmıştım bir zamanlar, tükenmek bana göre değil. Benim hiç bitmemem lazım.
Tükenmez kalemler bile tükeniyor.
Bir
şeyler içer misin diye sordu bana eve geç kaldığımı söylerken. Söylediğine göre
bana gelmiş. Birkaç gün önce göz göze gelmişiz. Evet, ama ben gözlerini
görmedim. Evime girip beni beklemiş. Artık birlikte yaşayacakmışız. Kabul
ettim.
Sorular
sordum ona…
Siz
martı mısınız?
Bir
martıyla yaşıyorum artık. Çocukluğumda görmüştüm onu. Biraz kızgındı. Babam söylemişti
isminin martı olduğunu. Sonra resimlerde çizdik iki dağın arasında uçarken.
Zaten dere geçen bir resimde neden martı çizilir. Martılar göç etmez. Kendisine
sordum tek göçümü sana gelerek yaptım dedi. Bizim mahallede çoklarmış bunlar.
Ama bu şehre benim için gelmişler. Bazen özel hissediyorum kendimi. Bana neler
yapmamam gerektiğini söylüyor. Doktorum inanmıyor ama siz inanın martılar iyi
sır tutuyorlar. Yedi numarada ki Aslıdan bile gizleniyorlar. Onun kapısı ceviz
olmasına rağmen. Babam cevizi çok severdi. Elleriyle kırardı. Ama ben cevizi
kapı olduğu için seviyorum. Martıya'da söyledim bunu, beni anladı. Uyandılar az
önce bizim mahallenin martıları. Ne işleri var diyorum buralarda. Bu ilaçlar
bazen beni sersemletiyor. Öyle güzel ötüyorlar ki bazen dayanamıyoruz ve
yanlarına gidiyoruz konuşmaya ama sadece ev arkadaşım olan bizim dilimizi
biliyor. Aramızda kalsın gagasına göre çok kalın bir sesi var.
Dışarı
tek çıktığımda bazen şehrin bir yerinde karşıma çıkıyor. Ona simit alıyorum yürürken
yanıma kırıntılarını atıyorum. Afiyetle doyuruyor karnını. İnsanlar bana garip bir
şey yapıyormuşum gibi bakıyor. Ne var canım bunda, ben de martı besliyorum.
İnsanlar çok değişti. Ona yazdıklarımı okuttum soluk benizlilere. Artık hastane
de kalmamı istediler.
“Bulutlar
çiziyordum tavanımın en is tutmuş yerine, yalnızdım, farkında olanlar çoktan
valizlerini toplamış bir tren çığlığının ertesine takılıp, denizi güzel
şehirlere gitmişlerdi. Bana kapsüllü hayatlar bıraktılar giderlerken.
Arkalarından el sallamaya zaman bırakmadılar ama. Kapısı ceviz olan bir komşum
var. Aslında komşum önemli değil önemli olan babamın cevizi çok sevmesi.
Biliyorum birden bire girdin hayatıma. Nasıl oldu neden oldu bilmiyorum.
Sorgulamadım paylaştığın yalnızlığımdan. Çocukluğumdan hatırasın bana. İyi ki
geldin. Kanatlarımı açtım, yuvadan uçmayı bekliyordum ki bana uçmayı öğretecek
olan sen geldin. Çok kanat çırptım kanatlarım kanadı, duvarlar kan oldu.
Tüylerimi toplamaya gelenler uçabildiğime inanmadılar. Balığı da çok severim
hâlbuki… Konuş benimle, balık tutmayı öğret, kanatlarımı açmayı. Duvarlara
çarpan çırpınışlarımı bulutlara yönlendir. El sallayamadıklarıma kanatlar çırpmak
istiyorum. Kanadımdan düşen tüyler burunlarına konsun istiyorum. Gökyüzüne
bakıp hayırlara vesile olmamı dilesinler istiyorum. Unuttukları beni bulutlarda
görsünler istiyorum. Bana martılığı öğret; iki dağ arasına çizilen çizgi olmak
istiyorum. Ceviz ağacından kapım olsun. Beni hiç bırakma. Martı olmak
istiyorum.”
Ben
kim miyim?
Bizim
mahallenin martısı…
UYSAL
CİHAN