10 Temmuz 2012 Salı

BİZİM MAHALLENİN MARTILARI




Onu gördüğümde irkildim açıkçası. Tavrını hiç bozmadan beni selamladı günümün nasıl geçtiğini sordu. Ona kim olduğunu sormama henüz fırsat vermemişti. Acaba aklımı takside bırakmış olabilir miydim? Evet, biriktirdiğim çizgi romanlarım var, gazete kâğıtlarım da; ama saçma değil miydi kıçını başını bir sağa bir sola sallayıp beni karşılayan bu yaratık. Bazen saçma hayallere kapılıyorum. Hatta gerçekleştirmek içinde çabalarım olmuyor değil. Kapı komşum birçok kez beni şehrin en ücra noktalarında balık tutarken yakaladı ki ben denizi 23 yaşıma kadar hiç görmedim ayrıca bu şehirde deniz de yok. Boş kahvaltı kâselerim var her sabah kahvaltı yaptığım. Masrafsız bir adam derler bana. En son peyniri 3 yıl önce almıştım. İncir reçelinin aşığıyım ama tek şartla; içinde incir olmamalı. Bu bana yadigâr evde sorunlu mutluluklarım oluyor. Sorun sende değil diyen bir düzine kadın tanıdım. Bir kaç kere dikkatimi çekmişti mahallede ki değişiklik. Eskiden kumruların seslerine pencereye çıkardım. Aramızda kalsın bu aralar bizim mahalleye martılar dadandı. Evet, biliyorum bu şehirde deniz yok. Kokusu bile hiç uğramamış. Yedi numarada ki Aslı’ya sorun, oda biliyor deniz olmadığını; hatta o hiç görmemiş. Bir gün yedi numarada ben oturacağım. Hehe çok kıskanıyorum onu. Ben hep yedi numara olmak istedim. Kapısı cevizden.
İlaçlarımın dozlarını arttırdı beyaz meleğim. Oysa ne gerek vardı ben mutluyum. Anlamıyor beni. Bana şiirler yazan bir kadın var diyorum inanmıyor. E o zaman bu şiirler neden bende. Sen yazmışsın diyor. Ben kalemlerden korkarım. Kalem olmaya çalışmıştım bir zamanlar, tükenmek bana göre değil. Benim hiç bitmemem lazım. Tükenmez kalemler bile tükeniyor.
Bir şeyler içer misin diye sordu bana eve geç kaldığımı söylerken. Söylediğine göre bana gelmiş. Birkaç gün önce göz göze gelmişiz. Evet, ama ben gözlerini görmedim. Evime girip beni beklemiş. Artık birlikte yaşayacakmışız. Kabul ettim.
Sorular sordum ona…
Siz martı mısınız?
Bir martıyla yaşıyorum artık. Çocukluğumda görmüştüm onu. Biraz kızgındı. Babam söylemişti isminin martı olduğunu. Sonra resimlerde çizdik iki dağın arasında uçarken. Zaten dere geçen bir resimde neden martı çizilir. Martılar göç etmez. Kendisine sordum tek göçümü sana gelerek yaptım dedi. Bizim mahallede çoklarmış bunlar. Ama bu şehre benim için gelmişler. Bazen özel hissediyorum kendimi. Bana neler yapmamam gerektiğini söylüyor. Doktorum inanmıyor ama siz inanın martılar iyi sır tutuyorlar. Yedi numarada ki Aslıdan bile gizleniyorlar. Onun kapısı ceviz olmasına rağmen. Babam cevizi çok severdi. Elleriyle kırardı. Ama ben cevizi kapı olduğu için seviyorum. Martıya'da söyledim bunu, beni anladı. Uyandılar az önce bizim mahallenin martıları. Ne işleri var diyorum buralarda. Bu ilaçlar bazen beni sersemletiyor. Öyle güzel ötüyorlar ki bazen dayanamıyoruz ve yanlarına gidiyoruz konuşmaya ama sadece ev arkadaşım olan bizim dilimizi biliyor. Aramızda kalsın gagasına göre çok kalın bir sesi var.
Dışarı tek çıktığımda bazen şehrin bir yerinde karşıma çıkıyor. Ona simit alıyorum yürürken yanıma kırıntılarını atıyorum. Afiyetle doyuruyor karnını. İnsanlar bana garip bir şey yapıyormuşum gibi bakıyor. Ne var canım bunda, ben de martı besliyorum. İnsanlar çok değişti. Ona yazdıklarımı okuttum soluk benizlilere. Artık hastane de  kalmamı istediler.
“Bulutlar çiziyordum tavanımın en is tutmuş yerine, yalnızdım, farkında olanlar çoktan valizlerini toplamış bir tren çığlığının ertesine takılıp, denizi güzel şehirlere gitmişlerdi. Bana kapsüllü hayatlar bıraktılar giderlerken. Arkalarından el sallamaya zaman bırakmadılar ama. Kapısı ceviz olan bir komşum var. Aslında komşum önemli değil önemli olan babamın cevizi çok sevmesi. Biliyorum birden bire girdin hayatıma. Nasıl oldu neden oldu bilmiyorum. Sorgulamadım paylaştığın yalnızlığımdan. Çocukluğumdan hatırasın bana. İyi ki geldin. Kanatlarımı açtım, yuvadan uçmayı bekliyordum ki bana uçmayı öğretecek olan sen geldin. Çok kanat çırptım kanatlarım kanadı, duvarlar kan oldu. Tüylerimi toplamaya gelenler uçabildiğime inanmadılar. Balığı da çok severim hâlbuki… Konuş benimle, balık tutmayı öğret, kanatlarımı açmayı. Duvarlara çarpan çırpınışlarımı bulutlara yönlendir. El sallayamadıklarıma kanatlar çırpmak istiyorum. Kanadımdan düşen tüyler burunlarına konsun istiyorum. Gökyüzüne bakıp hayırlara vesile olmamı dilesinler istiyorum. Unuttukları beni bulutlarda görsünler istiyorum. Bana martılığı öğret; iki dağ arasına çizilen çizgi olmak istiyorum. Ceviz ağacından kapım olsun. Beni hiç bırakma. Martı olmak istiyorum.”
Ben kim miyim?
Bizim mahallenin martısı…
UYSAL CİHAN