29 Kasım 2012 Perşembe

Cızırtı


Cızırtılı. Evet evet cızırtılı, hayatın sesi. Hani cızırtı geldiğinde, radyonun tepesine vururduk ya teknolojimizi kullanarak. Hah işte o ses. İtici, kan çekici, usul usul alıştırıcı. Sesi duyar duymaz gittim eskiye. Birden siyah beyaz oldum, birden sepya tonu. Birileri, sesin kaynağına tüm kuvvetleriyle vuruyordu. Frekansımı değiştirdiler…

Yönünü bilemediğim bir taraftan oturmuş izliyorsun değil mi olanları? Ve içinden anason muhabbetlerini geçiriyorsun. Üstelik elinden de bir şey gelmiyor. Ama alınmış duygularınla, duygusuzca üzülüyorsun.’ Senin yaşında..’ diye başlayan cümlelerin boğazına dizilip, oradan beyninin kıvrımlarına işgalci edasıyla yerleşiyorlar değil mi? çok iyi anlıyorum seni…

Gittiğin günkü cızırtı hala kulağında ama sen hala o sesin ne olduğunu bilmiyorsun. Cızırtı, telaş, feryat,acı, hayal kırıklığı, ansızın, ani, adi, çığlık, sadece ses… hepsi… ya da bir şarkı cızırtılı dönemlerden ‘Hüsran yine Hüsran’. Hadi kandırma kendini! Çocuktun. Daha çok çocuktun. O zamanlar bunu ne sen ne ben bilebilirdik. Şimdi zamanlarımız aynı. İkimizde biliyoruz. Sen hala çocuk, bense itirafsız, zaman geçiştirmeleri. Kılını bile kıpırdatamıyorsun, ben her gün biraz daha bildikçe doğruyu. İşin ilginci, bu çelişkiyi dahi farkedemiyorsun. Ben bildikçe, sen daha da ölüyorsun. Dökülen incecik saçlarını parmaklarının arasına alıp,iç çekmekten başka bir arafın yok. Acı çektiğini biliyorum. Kalamadın, gidemedin, silemedin, silinmedin. Maneviyatını bırakmak istedin sadece ama yapamadın, giderken kokunu, boyunu, postunu, karakterini, acını, gülümsemeni…. Bıraktın o cızırtılı sesin tam yanına, gri, eskimiş, yırtılsa kumaşı sevincinden takla atacak olan o koltuğa. Geri almak istedin bıraktıklarını. Farkettin ki bıraktıkalrın bizlerdik. Alamadın… kudretin sadece özlenmeye yetti… şimdi öylece oturmuş, gülümseyemeden, aynı seste büyüyen, farklı adımlar atamayanı izliyorsun. Yazık sana, bu kadar sevilirken, bir kaçak olarak suçlanman. Sen sadece kızıyorsun diyorsun biliyorum. Hayır, ben sadece kızmıyorum. Öfkemi , sorgularımı, işkencelerimi sonralara bıraktım. Ben sadece itiraf ediyorum, omzumdan eğilmiş bana bakarken. Sen hiç, asırlardır aynı rüyayı gördün mü? Sen hiç birini hep aynı şekliyle hatırladın mı? Yapamassın sen bunları, sen sadece kaçaksın. Cızırtılı bir hayat bırakıp öylece efsaneleşen. Evet yaptım. İstediğini yaptım. Erdemli oldum, iyi film izledim, iyi kitap okudum, müziğin en iyisini dinledim, en sevilen oldum… ben söylemedim bunları diyorsun değil mi? dur yorulma! ben anlatayım. Gözlerim buğulu bakıyor ya, her hayat savaşında. Önüme sunulan hayat hani seçilmez oluyor ya burun sızıntılarımda. Sığınıyorum ya demli bir çayın arkasına, herkes uyumaya çekildiğinde. Gözerime biriken yaş değil, mirasın… Kıvrımlarıma biriken her alüvyonlu topraktan sen sorumlusun. Dur kesme! Çocukluğum dinledi yazdığım masalalrımı. Sabret! Yüzyılım yaklaşmışken sana benzemelere, emanetlerine emanet olmuşken, bil artık söylemediğin her kelimeyi, çekip aldım dilinin tam ucundan. Kalan yorgunluğun, kalan okumadıkların, kalanları hep ben aldım üzerime vazife. Üzülme sen! Akıtamadığın her damlayı ben göz kapaklarımın arkasında biriktiriyorum. Hayat hep flu ve dokunsalar ağlamaklı…
Cızırtılı bu günlerde hayat, bilmek istersen. Bildiğin halde bilmek istersen, hala korkuyorum. Oralarda korku var mıdır bilmiyorum. El sallasan göülür mü buralarda? Hiç kimsye sığınmadım, hiç kimse sığınmadı bana. Tenime sinen kokundan taviz vermedim. Umutla, aşkla bakan gözleri tam olarak göremedim, biriken yaşlarım akmasın diye. Anlatsan ya bana oraları, mesela çok seviyor mu insan, cızırtılı şarkıları oralarda? Çekinceler , kaçamak bakışlar aynı mı orada da? Aynı deme ne olur…

Günlerin bir sesi var. Günlerin rengi var. Kokusu hatta tadı var. Ama hayat cızırtılı… Üzülme! Sen öylece kahverengi kazağınla, duman sinmiş kokunla sarılmalarımızı hayal et. Gözlerinde ki yaşlar kurudu diye tasalanma. Ben burdayım. Hayata hep ıslak camların arkasında bakmak gerekse bile. Ama sen gitme… Sev!
Gitmeleri severim ben bilirsin. Bu gidişim sadece bir zamanlık…
                                                                             CİHAN UYSAL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder