İncecik
parmaklarıyla, nazlı nazlı dokunuyordu, kemanının tellerine , söylemek istediği
bir şeyler vamışcasına… Tellerin arasından süzdüğü her ezgi, peşine takılıp
gitme isteği uyandırıyordu… Hüzünlü bir yolculuk hazırlığı gibiydi içime
işleyen her ses… Gittim… Dünyalar değiştirdim…
Tepesi biraz açılmış saçlarının, bir elinde
beceriksizlikleri, bir elinde elinden hiç düşürmediği, kırıklıklar, umutlar,
ömür törpüsü… İnce kalmış vücüdunun içine sığdırılmış yığınla hisler. Kafasını hiç
kaldırmadan dinlediği düşünceleri. Ve ezberlediği o bilinmeyen şarkı. Yanıma
yaklaşmayın der gibi nefes alışları. Sükunetle kızmayı öğrenmiş her halleri. Beyaz
bir kağıt önüne boylu boyunca serilmiş.Kızgınlıkları tek tek o kağıda dökülüyor
ve en çok kendine kızıyor. Tepesi biraz atmış çok önceleri. Sığındığı bir masa
ve bir kalem. Küfrediyor tutukluk yaptığında her aklına gelen eski… Bazen
fısıldıyor kendisiyle konuşur gibi. Ve kendisiyle konuşuyor dökemediğinde o
olmuş meyveleri. Çenesi istemsizce titriyor, aklına düştüğünde yanında
olamadıkları. Bir gözyaşı var mı? görülmüyor. Bazen ellerinin arasına alıyor
başını. O anlarda hiç anlaşılmıyor ya da anlaşılamıyor. Aç bir köpek gibi
birden kulaklarını dikiyor, duyduğu tanıdık bir sese bazen. Rahatsız ediliyor
ya da oluyor, belkide birilerini beklediği eski lambalı masanın başında. Kalkmaya yelteniyor
her defasında ama daha da gömülüyor beyaz kağıtlara. Ne yazdığı okunmuyor. Ne yazmadığı…Yıllar
almış gencecik bedeninden o incecik saçlarını. Daha farkına bile varmamış. Bir yudum
duruyor sol yanında. Sanki ölmek zamanı geldiğinde o yudumla kurtulacak gibi. Sevmek
zamanı geldiğinde kutlayacak o yudumla gibi. Ya da susadığında bir uykuya
yatmadan önce gibi. İrkiliyor arkasında biri onu izliyor hissiyle.
Süresiz
süregelişler bağrıma bastım, bir sığınma kaçışında. Bir keman ezgisi
peşinden koştum, kimine göre anlamsız, saçma, boşuna… Uzanıp tuttuğum zifiri
karanlıkları çizecek ,bir tualim yok. Yok diye bir kavram var halbuki. Var
olması bir çelişki varlığının… Üşüdüğümden titremiyorum uzun zamandır… Bir
yüzleşme, münasebetsiz git gellerimle. Ürküyorum açık ve seçikçe…Asil bir
itiraf belkide… Ürktüğüm kendimle bile ilgili değil…Aciz bir itiraf…Keman bile
bahane…beni peşine takan, tellerindeki o masum, yaralayıcı, biraz da siz
kokan,püfür püfür ezgi… Sürükleniyorum.
Dünyalar değişti bizaman diliminde bu aralar. İzleyip
durdum tam arkamdan, hiç görmediğim tarafımı, derinde çalan o hırpalayan keman
sesiyle. Bu gece içimden kendim geldim. Bu gece bana ayırıldı. Siz lütfen
alınmayın matmazel. Meşgul edişim sizleri, uzun yıllara dayalı. Küçük bir
kaçamak, armağan ettiğim kendime bu sadece. Boyutunuzdan ayrılmış değilim. Bir ziyaret
uzaktan bakılmalarıma. Kendimi izledim bu gece, farkedildim
kendim tarafından. Kendime kızdım, kendime ağladım, kendime ve kendim. Bu bir
not…
Cihan
Uysal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder