11 Kasım 2012 Pazar

KENDİME VE KENDİM


İncecik parmaklarıyla, nazlı nazlı dokunuyordu, kemanının tellerine , söylemek istediği bir şeyler vamışcasına… Tellerin arasından süzdüğü her ezgi, peşine takılıp gitme isteği uyandırıyordu… Hüzünlü bir yolculuk hazırlığı gibiydi içime işleyen her ses… Gittim… Dünyalar değiştirdim…

Tepesi biraz açılmış saçlarının, bir elinde beceriksizlikleri, bir elinde elinden hiç düşürmediği, kırıklıklar, umutlar, ömür törpüsü… İnce kalmış vücüdunun içine sığdırılmış yığınla hisler. Kafasını hiç kaldırmadan dinlediği düşünceleri. Ve ezberlediği o bilinmeyen şarkı. Yanıma yaklaşmayın der gibi nefes alışları. Sükunetle kızmayı öğrenmiş her halleri. Beyaz bir kağıt önüne boylu boyunca serilmiş.Kızgınlıkları tek tek o kağıda dökülüyor ve en çok kendine kızıyor. Tepesi biraz atmış çok önceleri. Sığındığı bir masa ve bir kalem. Küfrediyor tutukluk yaptığında her aklına gelen eski… Bazen fısıldıyor kendisiyle konuşur gibi. Ve kendisiyle konuşuyor dökemediğinde o olmuş meyveleri. Çenesi istemsizce titriyor, aklına düştüğünde yanında olamadıkları. Bir gözyaşı var mı? görülmüyor. Bazen ellerinin arasına alıyor başını. O anlarda hiç anlaşılmıyor ya da anlaşılamıyor. Aç bir köpek gibi birden kulaklarını dikiyor, duyduğu tanıdık bir sese bazen. Rahatsız ediliyor ya da oluyor, belkide birilerini beklediği  eski lambalı masanın başında. Kalkmaya yelteniyor her defasında ama daha da gömülüyor  beyaz kağıtlara. Ne yazdığı okunmuyor. Ne yazmadığı…Yıllar almış gencecik bedeninden o incecik saçlarını. Daha farkına bile varmamış. Bir yudum duruyor sol yanında. Sanki ölmek zamanı geldiğinde o yudumla kurtulacak gibi. Sevmek zamanı geldiğinde kutlayacak o yudumla gibi. Ya da susadığında bir uykuya yatmadan önce gibi. İrkiliyor arkasında biri onu izliyor hissiyle.

Süresiz  süregelişler bağrıma bastım, bir sığınma kaçışında. Bir keman ezgisi peşinden koştum, kimine göre anlamsız, saçma, boşuna… Uzanıp tuttuğum zifiri karanlıkları çizecek ,bir tualim yok. Yok diye bir kavram var halbuki. Var olması bir çelişki varlığının… Üşüdüğümden titremiyorum uzun zamandır… Bir yüzleşme, münasebetsiz git gellerimle. Ürküyorum açık ve seçikçe…Asil bir itiraf belkide… Ürktüğüm kendimle bile ilgili değil…Aciz bir itiraf…Keman bile bahane…beni peşine takan, tellerindeki o masum, yaralayıcı, biraz da siz kokan,püfür püfür ezgi… Sürükleniyorum.

Dünyalar değişti bizaman diliminde bu aralar. İzleyip durdum tam arkamdan, hiç görmediğim tarafımı, derinde çalan o hırpalayan keman sesiyle. Bu gece içimden kendim geldim. Bu gece bana ayırıldı. Siz lütfen alınmayın matmazel. Meşgul edişim sizleri, uzun yıllara dayalı. Küçük bir kaçamak, armağan ettiğim kendime bu sadece. Boyutunuzdan ayrılmış değilim. Bir ziyaret uzaktan bakılmalarıma. Kendimi izledim bu gece, farkedildim kendim tarafından. Kendime kızdım, kendime ağladım, kendime ve kendim. Bu bir not…
                                                                                           Cihan Uysal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder