Dedi
ki; yüzüne vuran her soğuk kamçı, normalin aksine, silecek sende bıraktıklarımı…
Dedi ki; adımlarım hep sağa sola, hiçbir yere doğru… Dedim ki; ruhunun
işvelenmesinden fikir kalabalığım, öyle ki tek fikrim kaldı orada masanın
üzerinde…
Saman kağıtların arasında, altı çizilmiş puntolardı
belkide aşktan ya da hayattan anladığımız çoğu zaman, çoğu yerde, çoğu nerde…
Dili tutulmuş, en saf haliyle oturup bir köşede düşünmekti gelmişi, gelmemişi
şarkılar gülümsetirken yüzünü. Sevmelerineydi sövmeler en Çok. Boş gelir zaman
bir an. Sonra birkaç art daha… yine boş gelir, aman! O yaşamaya devam eder ,
sen sadece düş kurarsın. O düş kurar, sen düş kırar…
Eşyalar yerleşmiş yaşadığım etrafa. Evet yaşadığım
şeyin adı sadece etraf. Etraf dağınık. Gelişigüzel ki güzel olan tek nokta
gelişigüzel oluşu. Etraflıca düşünülmemiş besbelli. Halbu ki hiçbir anı yok
içinde. Mutlu
bir kahkaha yankılanmıyor duvarlarda. Tüm nahoşluğu sırıtışımın,
gizliliğin çabasi.Ah bu gülmeler neyin cabasi. Duvarlar ölesiye beyaz. Aslinda
öylesine beyaz.Ama sapkinca bakildiğinda kör edecek kadar ….Belki de körelten
yankıları bu duvarların rengi. Tavandaki çatlaklarda hiçbir olasılıksız varlık
çizilemiyor. Duvarlar susmuş. Duvarlar ölü. Çocukça hayallerin katili belkide. Nemrut
bir ifadeyle susuyorlar, alaycı bir soğuklukla her geçen gün daralıyorlar. Darlıyorlar.
Arkamı her döndüğümde bir adım daha enseme yaklaşıyorlar. Öyle ya her şeyi ayıran duvarlar değil mi? Yıkmalı
duvarları…Yıkmalı sessziliği…
İlk defaydı… Son görüşüm bir hayali. Alışamadığım bu
olsa gerek… Alışamadığım zamanı tutmaya çalıştığım her an, zamanın yok olması. Zaman;
çok zamansız firarlar… Zıtlıklar çınlıyor beynimde. Adımlarım birbirini
reddediyor. Kabul etmediklerim sonra birleşip benimle alay ediyor. Gülmeleri yudumluyorum
o anlarda gözlerimi kapatıp, iç çekiyorum, içim geçiyor… Terkediyor anlamını
bilmediklerim. Bir meltem ilişiyor başucuma… Hülyalar yine siyah beyaz…
Bir mevsim bitiyor siz çılgın kahkahalarınızı
atarken. Ve bir mevsim habersiz başka diyarlara göç ettiğinden. Heybesini almışta
sırtına, yolluğu nedir hiç bilemeden. Yokluğunun anlamını hiç dinleyemeden öyle
usulca kayıp gidiyor bulutcasına… geride kalan mevsimsiz, soğuksuz, sıcaksız,
ürpertisiz, susuz kalınmamış zaman aralıkları… Dedi ki; mevsimsem eğer yine
gelicem… dedi ki; …………………………
Son sözün nedir dese bana; içimi öyle bir çekerim ki!
İçim geçer… Son sözüm ömür sürer…
CİHAN UYSAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder